top of page

Hayaletler, Hayaletler ve Hayaletler

Colin Davis


Hayaletbilim, edebi çalışmaların entelektüel kapasitesini artırmaya, edebiyatı ölülerle ilişkimizi sorgulayabileceğimiz, yaşayanların anlaşılması zor kimliklerini inceleyebileceğimiz ve düşünülen ile düşünülemeyen arasındaki sınırları keşfedebileceğimiz bir yer haline getirmeye yönelik çabanın bir parçasıdır. Hayalet, birbirleriyle rekabet eden epistemolojik ve etik konumların odak noktası haline gelir.


11/23 | Çeviri

 


Çevirenin Önsözü:


Birkaç sene önce, yaşamımda pek rastlamadığım bir şey yaşadım. İliklerime kadar yas tutuyordum ve hissettiğim yokluğun yoğunluğu beni çok zorluyordu. Birkaç sayfa kitap okumak veya küçük bir öykü yazmak bile çok uzak ihtimallerdi. Bu yokluk bana çok şey öğretti — tabii ki keşke hiç bunları yaşamasaydım ve bu deneyimlerden de mahrum kalsaydım diyorum ama yaşam bildiğini okuyor.


Yokluğun yoğunluğuyla başa çıkmaya çalışırken, kendi hafızamla: şimdiyle, geçmişle ve gelecekle mücadele ediyordum. Dolayısıyla düşündüğüm her şey, köklerini geçmişe salmış ama sürekli olarak şimdiye müdahale eden, şimdiyi etkileyen şeylerdi. Geçmiş şimdiye sızıyordu, sonra sırtımda taşıdığım geçmişle kendi geleceğimi yaratıyordum. Ben kendi adıma, bu taşıdığım geçmişe “hayalet” adını vermiştim. Adlandırılmayan, cisimsiz, ağırlıksız; ama varlığı yadsınamaz olan, tekinsiz bir şeydi. Boş bir bank, tek sandalyeli kafe masaları, altında tek kişi olan bir şemsiye, bazı kitaplar, bazı durumlar, soğuk hava, aniden bastıran yağmur: Bana geçmişi hatırlatan, sırtımdaki yükü artıran her şey “hayaletliydi” artık. Haunted.


Dolayısıyla bu konulardaki araştırmalarıma daha fazla ağırlık verdim. Şizoid, dissosiyatif vakalardan gotik edebiyata, hafızanın nörolojik ve klasik tanımlarından evrimsel biyolojiye, hayaletle ilişkili olarak gördüğüm şeyleri keşfetmeye çalıştım.


Hayaletlerle ilgilenmek, artık benim için otoetnografik bir “mesai” anlamına geliyor.



Şimdi phantom ve spectre ayrımı yapma, sonra hauntology meselesine dair birkaç şey söyleme zamanı: Phantom, Eski Yunancadaki iki kelime akrabalığı nedeniyle (phantasma: imge, görünüş, net olmayan belirme ve phainain: gün ışığına getirmek, görünür kılmak) görsel ve duyusal naziresi yüksek bir kelimedir. Yine de on dördüncü yüzyıldan sonraki metinlerde, yanılsama, gerçek olmayan şey gibi anlamlarda kullanıldığı görülür. Dolayısıyla phantom, belli bir imgeyi, belli bir tezahürü çağrıştırır. Ancak bu tezahür, yanılsama benzeri, gerçek olmayan bir şeydir. Spectre ise kökündeki Sanskritçe önek olan “spek” dolayısıyla, bakmak, göz atmak, incelemek gibi anlamlarla kaynaklara girmiştir. Ancak 1670’lerdeki bir sözlük kaydında, spectre için Türkçedeki “tayf” sözcüğüyle -ki spektrum olarak da bilinir- aynı açıklama yapılır: “Prizmadan geçirilen bir ışık demetinden oluşan, birbirini izleyen renkleri gösteren görünür bant.”


Beraber düşünüldüğünde, aralarında zamansal bir hiyerarşi kurmak mümkün gibidir. Nitekim bakmakla, göz atmakla ve incelemekle daha yakın olan spectre ve imge, görünüş, net olmayan belirme anlamlarına yakın phantom, farklı zamanlara aittir. Phantom geçmiştir; geçmişten şimdiye taşınan şeyler söz konusu olduğunda, phantom bir anda spectre’leşir.


Şimdinin hayaleti spectre’dir. Geçmişin hayaleti ise phantom. Makalenin yazarı Colin Davis’in kavramsal olarak yaptığını, ben de anlamda yapmayı tercih ettiğim için metin boyunca kullanılan iki farklı hayalet’i (spectre ve phantom) olduğu gibi bıraktım. Sadece genel anlamda kullanılan ghost için hayalet demeyi yeğledim.


Hauntology ise, Türkçeye hayaletbilim olarak çevrilmiş olmasına rağmen -biraz komik dursa da musallatbilim, hayaletbilimden daha kötü değil- aslında bir tür müdahaleyi söz konusu eder. Basit anlamıyla, lanetli evlerden, “hayaletlerin kol gezdiği” yerlerden bahsedildiğinde, haunted ifadesi kullanılır. Ancak haunt kendi başına, hortlamak, musallat olmak, sık sık uğramak, sürekli görünmek anlamına gelir. Dolayısıyla -makalede F. Jameson’ın açıklayacağı gibi- hauntology aslında hayaletlerle ilgili değildir: Hayaletlerin şimdiye olan müdahalelerine etik, politik ve edebî bir gözle bakmaktır.


Furkan Kemer


***



Hayaletbilim (hauntology), güncel eleştirel ve psikanalitik çalışmalarda bir eğilim olarak, farklı ve birbirleriyle pek uyumlu olmayan iki kaynağa sahiptir. Bu kelime -Fransızca hantologie biçiminde- Jacques Derrida’nın sonraki dönemin en tartışmalı ve etkili eserlerinden biri haline gelen Spectres de Marx (1993) [1] adlı eserinde söz konusu edilir. Marksist-sosyalist çevre, Derridacı yapısökümün yalnızca Marx’ın mirasının radikalleşmesi olduğunu düşünürdü. Bu çevrenin radikalleşmeye dair tepkileri, Michael Sprinker’in ifadesiyle, “şüphecilikten öfkeye ve doğrudan küçümsemeye kadar” değişiyordu. [2] Ancak edebiyat eleştirisi çevresinde, Derrida’nın hayalet kavramını yeniden ele alması iyi bir kavramsal çerçeve ve araştırma için oldukça verimli olarak görüldü. Hayaletbilim, var olmanın kendisini ve koşullarını, varlık ile hiçlik, yaşam ile ölüm arasında olan hayalet figürüyle değiştirerek eşsesli olduğu ontolojinin (ontology) yerini alır. Nitekim hayaletle ilgilenmek, Levinasçı Öteki’nin yerini aldığı sürece etik bir zorunluluktur: Mevcut durumda anlaşılamayan, ancak ötekiliğini korumaktan sorumlu olduğumuz, dünyamıza tamamen onarılması mümkün olmayan bir müdahalede bulunan öteki. Bu nedenle Hayaletbilim, yapısökümün en az yirmi yıldır elle tutulur biçimde hissedilen etik dönüşüyle ilişkilidir ve onun yeni bir yönünü temsil eder. Fredric Jameson’ın ifade ettiği gibi:


Spectralitenin, birinin hayaletlere inanıp inanmamasıyla ilgisi yoktur: Hayalete dair olan şey, hayaletlerin var olduğu ya da geçmişin -ve belki de kehanette bulunan geleceğin- hâlâ çok canlı olduğu gibi şeyler değildir. Hayalet, yaşayan şimdiki zaman içinde tek bir şey söyler. Eğer hayalet konuşabiliyorsa, tam şu ânın, şimdi’nin iddia ettiği kadar kendi kendine yeterli olmadığını söyler: Bazı durumlarda, “şimdi” bize ihanet edebilecektir. Onun yoğunluğuna ve sağlamlığına güvenmememiz iyi olur. [3]


Hayaletbilimin ikinci kaynağıysa, tarihsel olarak Derrida’dan önce gelen fakat daha az bilinen psikanalistler Nicolas Abraham ve Maria Torok’un eseridir. [4] Torok’un, özellikle L'Êcorce et le noyau’da toplanan bazı makalelerinde ve Abraham’ın ölümünden sonraki çalışmalarında bu kelimeye sık sık rastlanır. Aslında Derrida, Abraham ve Torok’un çalışmalarının daha geniş bir izleyici kitlesine duyurulmasında önemli bir rol oynadı. 1976’da, Abraham’ın ölümünden bir yıl sonra, Freud’un Kurt Adam adlı vaka çalışmasının yeniden işlenmesiyle oluşan Torok ve Abraham’ın yazdığı Le Verbier de l'homme aux loups, Derrida’nın da yayın yönetmenlerinden biri olduğu Flammarion ‘Philosophie en effet’ serisinde yer aldı. Önsöz’de Derrida’nın “Fors” başlıklı uzun ve etkili bir makalesi vardır. [5]


Jacques Derrida


Derrida’nın “Fors” adlı makalesi, kendi düşüncesi ile Abraham ve Torok’unki arasındaki bazı benzerlikleri ele alır. Ancak onların phantom [6] üzerine çalışmaları ve onların anlayışı ile kendisininki arasındaki belirgin farklar hakkında pek fazla şey söylemez. Abraham ve Torok, nesiller arasındaki iletişimle, özellikle önceki nesillerin açıklanmayan travmalarının -sebepleri hakkında hiçbir şey bilmeseler bile- gelecek nesillerin hayatlarını nasıl rahatsız edebileceğiyle ilgilenmeye başlamışlardır. [7] Abraham ve Torok’a göre phantom, yaşamakta olan Ego’da, travmatik ve genellikle utanç verici sırlarının gün ışığına çıkmasını engellemeye kararlı olan ölü bir atanın varlığıdır. Bunun önemli bir sonucu da, gizli veya unutulmuş olan bir şeyi ortaya çıkarmak için geldiği görülen hayalet(lerin) hikâyelerinin inandırıcılığını yitirmesidir. Tam tersine, phantom, yalancıdır; hayaletli konuyu çarpıtmak ve sırrının gizem içinde kalmasını sağlamak için tasarıları vardır. Çünkü psikanalizin uzun yıllardır ortaya koyduğu gibi, travmatik olan, gün yüzüne çıkmakta direnen şeydir. Dolayısıyla ataların hayaleti, göstermek için değil, gizlemek için “hortlar”. Torok ve Abraham’a göre phantomlar ölülerin ruhları değil, ‘les lacunes laisse’es en nous par les secrets des autres’tir [8] (L'Êcorce et le noyau, s. 427).


Abraham ve Torok’un fikirleri, psikanalitik teoriyi ve nesiller arası travma ve aile sırlarıyla ilgili terapötik çalışmaları derinden etkiler. [9] Ayrıca edebiyat ve popüler kültür üzerine çalışan bazı eleştirmenlerin de ilgisini çeker. [10] Söz gelimi, psikanalist Serge Tisseron’un Tintin chez le psychanalyste (1985) adlı kitabı, bu etkilerin dikkate değer bir sonucu olarak görülebilir. Kaptan Haddock’un bir aile büyüğünün hayaleti tarafından takip edildiği bir dizi Tenten [11] çizgi roman serisi analiz eden Tisseron, hayaletin gayri meşru kökenleri ile Tenten’in yaratıcısı Herge’ün aile tarihindeki gayri meşru olaylar arasında olası bir bağlantı hakkında analizler yaptı. Herge’ün ölümünden sonra yapılan daha sonraki biyografik araştırmalar, Herge’ün babasının gerçekten de bilinmeyen bir babanın gayri meşru çocuğu olduğunu gösterdi. Daha sonraki yayınlarda Tisseron, bu sırrı tamamen kurgusal albümlerin analizinden çıkardığı için dikkat çekti; ancak aslında gayri meşruluğun büyük olasılıkla Herge’ün anne tarafından olduğunu öne sürerken yanılmıştı.



Abraham ve Torok’un düşüncelerinden yola çıkan edebiyat eleştirisi çalışmaları, çoğu zaman gizemlere, unutulmuş olaylara odaklansa da, Tisseron gibi biyografik bir veri bulma hedefinde değillerdir. Nicholas Rand’ın çalışması, özellikle Le Cryptage et la vie des œuvres (1989), bu konuda önemli bir örnektir. Rand, Abraham ve Torok’un edebiyat eleştirisi açısından nasıl ele alınabileceğini etkileyici biçimde ortaya koyar. Rand ayrıca, daha sonra Maria Torok ile doğrudan iş birliği yaparak Torok ve Abraham’ın çalışmalarının genişletilmesine yardımcı da oldu. [12] Bir diğer önemli çalışma ise Esther Rashkin’in Family Secrets and the Psychoanalis of Narrative (1992) adlı eseridir. Bu kitap, Abraham ve Torok’un phantom’una dair nitelikli bir açıklama sunar ve Conrad, Villiers de l’Isle Adam, Balzac, James ve Poe’ya dair eleştirel analizler aracılığıyla bu kavram temelinde bir tür hayaletbilimsel okuma önerisi yapar. Rashkin, yorumlama sürecinde kurallara bağlı ve sıkı bir model oluşturmaya değil, her bir metnin özgüllüğüne dikkat etmeye öncelik verir. İncelediği eserler “sıkıntı içindedir” ve farkında olmadıkları ancak okuyucunun veya eleştirmenin ortaya çıkarabileceği sırlar barındırır. Dolayısıyla hayaletbilimsel eleştiri, sırların izini sürmeli ve onları gün ışığına çıkarmalıdır. Örneğin Balzac’ın Facino Cane adlı eseriyle ilgili bölümünde Cane’in altın konusundaki ‘ilginç takıntısını’ anlaşılır kılmaya çalışır (Family Secrets and the Psychoanalis of Narrative, s. 82). Altınlara olan takıntısından yola çıkarak, onun yahudi kökenlerinin gizli dramında olası bir çözülme görür. Bu da anlatıcının kendi kökenlerinin öyküsünü bilmeye yönelik bilinçsiz arzusunu yaratır. Facino Cane aslında bir hayalet hikâyesi değildir, ancak Rashkin’in okumasında, Abraham ve Torok’un kullandığı anlamda hayaletlerin ve aile sırlarının aktarımı etrafında döner. Rand, Rashkin ve diğerlerinin çalışmalarının entelektüel gücüne rağmen, Abraham ve Torok’un edebiyat çalışmaları üzerindeki doğrudan etkisi aslında sınırlı olmuştur; belki de bunun nedeni, açıklanmayan sırları bulma çabasının yalnızca belli durumlarda başarıyla sonuçlanmasıdır. Bununla birlikte, Derrida’nın Marx’ın Hayaletleri adlı eseri, kendi içerisinde akademik bir kitle yaratır. [13] Derrida’nın hayaletbilimi, Abraham ve Torok’un kavramları ve perspektifleriyle edebi hayalet avcılığı yapanların da ilgisini çeker ve bir süre sonra odak noktası haline gelir. Pek tabii, Abraham ve Torok, günümüzde yapısökümcü düşünceleriyle bilinen eleştirmenler tarafından okunur ve söz konusu edilir. Bu metinlerde de Derridacı etkiyi görmek pek zor olmaz.



Daha çarpıcı olan bir şey vardır: Marx’ın Hayaletleri’nde, Abraham ve Torok’tan bahsedilen tek yer, Derrida’nın Abraham ve Torok’un eserine önsöz olarak yazdığı “Fors” adlı makalesinden bahsettiği bir dipnottur. (Marx’ın Hayaletleri, s. 24). Derrida’nın spectresi Abraham ve Torok’un phantomundan ayırırken dikkatli olunmalıdır. Derrida’nın spectresi, sürekli olarak etrafta dolaşan yapısökümcü bir figürdür; yaşam ve ölüm, varlık ve hiçlik gibi belirlenimlerin ve kesinliklerin kararsız hale getirilmesidir. Dolayısıyla Derrida’nın spectresi bilgi düzenine ait değildir:


[Spectre] kesin olarak bilinmeyen şeydir, kesinliği, varlığı ve yokluğu, bir ada sahip olup olmadığı, bir nesneye denk düşüp düşmediği, bir özü olup olmadığı bilinmez. Bilinmemesinin sebebi de cehalet (ignorance) değildir, Ancak bu bilgisizlikten kaynaklanmaz: Hayalet, şimdiki zamanda olmayışın, yok oluşun, nesnesiz ve görüngüsüz oluşun, yitip gitmişliğin alanına aittir. Bilginin alanında -en azından bilginin alanı olarak bildiğimiz alanda- bulunmaz. [14]


Derrida, geleneğin, geçmişin ve entelektül mirasın çoğunlukla mümkün kılmadığını göz önünde bulundurarak, okuru sürekli olarak spectreyi dinlemeye, onlarla konuşmaya çağırır: “Aslında mümkün görünmeyen şey, spektreyi anmak, ondan bahsetmek,diyalog halinde olmak, dolayısıyla bir ruhu konuşturmak veya ona konuşma imkanı vermektir.” [15] Spectrelerle konuşmanın amacı, onların bazı sırlarını, utanç verici, üzücü veya daha başka gizli şeyleri ortaya çıkarmak değildir. Daha ziyade bizi bilinemezlikle, gizlilikle iş birliğine çağırır - bildiğimizi düşündüğümüz şeyin ardında olan ve onu zayıflatabilecek derin bir bilinmezlik. Abraham ve Torok’a göre ise phantomun sırrı “une petite victoire de l’Amour sur la Mort”a [16] (L'Êcorce et le noyau, s. 452) ulaşmak için ortaya konmalı ve açıklanmalıdır; Derrida’ya göre ise tam tersi geçerlidir: Spectreye ait sır, gün yüzüne çıkarılması gereken belirli bir durum değildir; spectrenin sırrı, anlamın farklı farklı bağlamlarda üretici bir şekilde gün yüzüne çıkarılmasıdır. Derrida başka bir yerde, edebi bağlamda hayaletbiliminden bahsederken, bu tür temel sırları genel olarak edebiyatla ilişki içerisinde gördüğünü belirtir:


Edebiyat, deyim yerindeyse, aslında var olmayan bir sırrı barındırarak var olur. Bir romanın ya da şiirin ardında, yorumlanacak bir anlam zenginliğinin ardında, kelimenin gerçek anlamıyla aranacak gizli bir anlam yoktur. Örneğin bir karakterin sırrı yoktur, edebi olgunun dışında bir derinliği yoktur. Edebiyatta her şey gizlidir ve ardında saklı olan bir sır da yoktur; işte bu, uğruna sürekli olarak mücadele ettiğim bu tuhaf şey, edebiyatın ulaşılmazlığıdır — daha spesifik olarak ve daha yakın zamanda, Passions veya Donner la mort gibi denemelerde, ama aynı zamanda, zaten baştan sona bir kurmaca olan La Carte postale’de. Latince kökenli bir kelime olan ve esasen ayrılık, ayrışma anlamına gelen ‘Secret’, biraz da kötüye kullanılarak, daha çok evin içinde olana, (Geheimnis) ya da Eski Yunancada kodlanmış gibi veya hermetik gizlenmeye yönelik başka anlamlara çevrilmiştir. Tüm bunlar yavaş ve temkinli bir analiz gerektirmektedir. Siyasi riskler çok yüksek olduğundan, polis ve askeri teknolojinin ilerlemesi ve kriptografinin sorunları bugün her zamankinden daha fazla olduğundan, edebiyat problemi de daha ciddi hale geliyor. Edebiyat, ilke olarak ya da varoluş niteliği olarak, her şeyi söyleme ya da söylememe hakkını, dolayısıyla gizlilik hakkını zorunlu olarak tanır. [17]



Yapısökümü bir metot olarak kullanan eleştirmenler için hayaletbiliminin sempatisi, bir konu olarak -musallat olma, hayaletler, doğaüstü olaylar- ve genel olaraksa edebi olan süreçle metinsel olan süreç arasındaki bağlantıdan doğar. Nihayetinde, hayaletbilime dair en tutarlı çalışmalar, metinsel ve edebi süreçleri çok dikkatli ele alarak, bunları cesur spekülasyonlarla birleştirir. Abraham-Torok ikilisini ya da postyapısalcı hayaletbilimi temel alan yaklaşımlar arasındaki en büyük fark, Nicholas Royle’un Rashkin’in Family Secrets and the Psychoanalysis of Narrative adlı kitabına dair söylediklerinde görülebilir. Sonuç bölümünde Rashkin, metinsel sırları açığa çıkarmanın her zaman çözümlenme ihtimali olan, ancak çözüme elverişli olmayan diğer gizemleri de beraberinde getirdiğini ifade eder. (Family Secrets..., s. 161-62). Royle ise, Abraham ve Torok’u temel alan eleştirmenler ile daha Derridacı ve postyapısalcı eğilime sahip eleştirmenler arasındaki temel farklılığı şöyle açıklar: “Rashkin teoride, anlam sürecinin açık uçlu ve sonsuz olabileceğini savunuyor; ancak pratikte -eleştirel süreçte- farklı şekillerde tanımlanabilecek sırlara belirli anlamlar atayarak bu süreci kapatıyor.” Family Secrets and the Psychoanalysis of Narrative adlı kitap, dolayısıyla, iddia ettiğinden daha kural yıkıcı bir kitaptır (“This is Not a Review”, s. 34). Rashkin her metnin bir phantom barındırma zorunluluğu olmadığında ısrar ederken (Family Secrets..., s. 12 ), Royle herhangi bir kitap incelemesi de dahil olmak üzere, metinsel olan her şeyde phantomların var olup olmadığını söz konusu eder. (“This is Not a Review”, s. 35). Ayrıca Jodey Castricano, Cryptomimesis: The Gothic and Jacques Derrida’s Ghost Writing (2001) adlı kitabında, Rashkin’in her metnin bir phantom barındırma zorunluluğu olmadığından bahsetmesini “problemli” olarak görür. Çünkü bu iddia, sırları açığa çıkarılabilen ve sırları açığa çıkarılamayan -muhtemelen söz konusu edilecek sır barındırmayanlar şeffaf olacaktır- olarak iki farklı metinsellikten bahseder (Cyrptomimesis..., s. 142).



Hem Royle’un düşünceleri hem de Castricano’nun tahlilleri, edebiyat eleştirisindeki hayaletbilimcilerin teorik tutkularına dair bir ipucu verir. Aslında hayaletler ayrıcalıklı bir temadır; çünkü metinlere ve metinselliğe dair bir tür güdü, bir tür içgörü sağlarlar. Rashkin, her bir metnin sırrına dikkat etmek adına yaklaşımının kapsamını kasıtlı olarak daraltır. Ama asıl tutku, hayaletbilimcinin asıl yapmak istediği şey, spesifik veya tekil olana saygı göstermeye çalışırken, aynı zamanda geçerliliğini daha yüksek düzeyde bir genelliği kapsayacak şekilde genişletebilecekleri hayaletleri söz konusu etmektir.


Buse ve Stott’un Ghosts: Deconstruction, Psychoanalysis, History (1999) adlı kitapta belirttiği gibi: “modern teorilerin hayaletlere borcu vardır.” (s. 6) Bazı eleştirmenler bu borcun karşılığını, kendi çalışmalarındaki spectrelere ve phantomlara dair iddialarını önemli derecede artırarak ödemişlerdir. Söz gelimi Julian Wolfrey’in Victorian Hauntings: Spectrality, Gothic, the Uncanny and Literature (2002) adlı kitabı, edebiyattaki hayaletlerin önemi hakkında giderek daha cesur hale gelen bir dizi iddiayla başlar. Hayaletler her türlü anlatı biçimini, türü ya da metinsel tezahürü aşar; hayalet “yeniden üretimi mümkün kılarken aynı zamanda yeniden üretimi parçalara ayırır ve yeniden üretimin artık orada olmayanı eksiksiz olarak temsil etme konusundaki varsayılmış garantisini alt üst eder.” Sonuç olarak, “tüm anlatı biçimleri bir dereceye kadar hayalettir” ve hayalet, “her türlü modern anlatının kalbinde yer alır.” Dahası, “bir hikâye anlatmak her zaman hayaletleri çağırmak, başka bir şeyin geri döndüğü bir alan açmaktır.” Dolayısıyla “tüm hikâyeler az ya da çok hayalet hikâyeleridir” (Victorian Hauntings..., s. 1-3). Bu nefes kesici gösteride hayaletler, diğerlerinin arasında bir tema olmaktan çıkıp temsilin temelsiz dayanağı ve tüm hikâye anlatma biçimlerinin anahtarı olma yolunda hızla ilerler. Hayaletler, hem düşünülemez olan hem de kesinlikle üzerine düşünmeye değer tek şeydir.



Abraham ve Torok’tan ve Derrida’dan etkilenerek ortaya çıkan hayaletbiliminin iki kolu arasındaki en önemli fark, sırrın statüsünde yatar. Abraham ve Torok’un yalancı phantomlarının sırları, utanç ve yasağın öznesi olduğunda, dile getirelemez hale gelir. Ancak dile getirilemez oldukları da tam olarak söylenemez; hatta phantomun ve onun canlılar üzerindeki zararlı etkilerinin defedilmesi için bunlar sözcüklere dökülebilir - psikanalitik açıdan kesinlikle dile getirilmelidir. Derrida için de hayalet ve onun sırları dile getirilemezdir, ancak oldukça farklı bir anlamdadır bu. Abraham ve Torok hayaleti bilginin alanına geri döndürmeye çalışır; Derrida böylesi bir değişiklikten kaçınır ve tufah, duyulmamış, söz edilmemiş ve “öteki” olan hayaletle karşılaşmak ister. Derrida için hayaletin sırrı çözülmesi gereken bir bulmaca değildir; geçmişin sesleri ya da geleceğin henüz formüle edilmemiş olasılıkları tarafından yaşayanlara yöneltilen yapısal açıklık ya da hitaptır. Sır, tabu olduğu için değil, insanlığın sahip olduğu dillerde (henüz) ifade edilemediği için dile getirilemezdir. Hayalet, dilin ve düşüncenin sınırlarını zorlar. O halde buradaki ilgi, çözülmesi gereken bulmacalar olarak anlaşılan “sırlara” değil, Castricano’nun “yazı sahnesini başlatan yapısal muamma” (Cryptomimesis..., s. 30) olarak adlandırdığı şeye terfi eden “gizliliğe” yöneliktir.


Hayaletbilim, edebi çalışmaların entelektüel kapasitesini artırmaya, edebiyatı ölülerle ilişkimizi sorgulayabileceğimiz, yaşayanların anlaşılması zor kimliklerini inceleyebileceğimiz ve düşünülen ile düşünülemeyen arasındaki sınırları keşfedebileceğimiz bir yer haline getirmeye yönelik çabanın bir parçasıdır. Hayalet, birbirleriyle rekabet eden epistemolojik ve etik konumların odak noktası haline gelir. Abraham ve Torok’a göre phantom ve onun sırları ortaya çıkarılmalıdır, onu ortadan kaldırmanın tek yolu budur. Ancak Derrida ve onun çalışmalarını takip edenler için spectrenin etik uyarısı, onu zamanından önce bir bilgi nesnesine indirgememekten ibarettir. Derrida’nın “Fors”taki Abraham ve Torok okuması, onların çalışmalarının anlam bozukluklarına, yorumlayanın huzursuzca giriştiği bir deşifre çabasına sokan hiyerogliflere ve sırlara olan vurguyu nasıl içerdiğini ortaya koyar. Bu süreçte Derrida, Abraham ve Torok’un gizlenmiş anlamları ortaya çıkararak yorumlamayı sona erdirme girişimlerini hafife alır ve Derrida’nın okuması, Abraham ve Torok’un nasıl anlaşıldığı üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.



Onların phantomları ve spectrelerinin pek az ortak noktası vardır. Phantom geçmiş hakkında yalan söylerken, spectre henüz formüle edilmemiş bir geleceğe işaret eder. Aralarındaki fark, anlama arzusu ile bilgi alanını aşan şeye dair açıklık arasındaki gerilimi yeni bir biçimde ortaya koyar; ve sonuçta ortaya çıkan eleştirellik, belirli metinlerle kurulan sabırlı zihin ortaklığı ile canlılık katan spekülasyonlar arasında değişir. Bildiğimiz kadarıyla bu konudaki herhangi bir kararın hayaleti Avrupa'da veya başka bir yerde dolaşmıyor. [18]


Çeviren: Furkan Kemer


 

Kaynak: Colin Davis, ''Hauntology, spectres and phantoms'', French Studies, Vol. LIX, No. 3, 373–379. [İlgili bağlantı]


 

[1] Eser Türkçeye çevrildiği için bundan sonra Marx’ın Hayaletleri olarak anılacak.

[2] ‘Introduction’; Ghostly Demarcations: A Symposium on Jacques Derrida’s ‘Spectres de Marx’ içinde; ed. Michael Sprinker (London—New York, Verso, 1999), s. 2. Derrida’nın Marx’ın Hayaletleri metnine dair politik eleştiriler için bakınız: Gayatri Chakravorty Spivak, ‘Ghostwriting’, Diacritics, 25 (1995), 65–84 ve Ernesto Laclau, ‘The Time is Out of Joint’, Diacritics, 25 (1995), 86–96.

[3] Fredric Jameson, ‘Marx’s Purloined Letter’, Ghostly Demarcations içinde, s. 26–67 (s. 39).

[4] Nicolas Abraham ve Maria Torok, L’Ê´corce et le noyau (Paris, Flammarion, 1987; ilk basımı 1978). Ayrıca bakınız: Abraham ve Torok, Cryptonymie: le verbier de l’homme aux loups (Paris, Flammarion, 1976).

[5] ‘Fors: les mots angle´s de Nicolas Abraham et Maria Torok’, in Abraham and Torok, Cryptonymie: le verbier de l’homme aux loups, s. 7–73.

[6] Torok ve Abraham, en azından metnin belli bölümlerinde, ghost yerine phantom kelimesini kullanmışlardır. Spectre (ghost), fantôme (phantom) arasındaki fark önemlidir.

[7] Mark Wolynn’nin Türkiye’de çok ses getiren Seninle Başlamadı adlı kitabıyla olan nüve benzerliği de önemlidir.

[8] “Başkalarının sırlarının içimizde bıraktığı boşluklar.”

[9] Örnek: Claude Nachin, Les Fantomes de l’ame: a`propos des heritages psychiques (Paris, L’Harmattan, 1993), s. 175–202. Ayrıca bakınız: Nachin, Le Deuil d’amour (Paris, Editions Universitaires, 1989); Didier Dumas, L’Ange et le fantome: introduction a la clinique de l’impense genealogique (Paris, Minuit, 1985); Serge Tisseron, Secrets de famille: mode d’emploi (Paris, E´ ditions Ramsay, 1996); Serge Tisseron v.d., Le Psychisme a ’epreuve des generations: clinique du fantome (Paris, Dunod, 1995, 2000).

[10] Abraham ve Torok’un eserlerinden etkilenen eleştirel ve kültürel çalışmaların bazıları: Esther Rashkin, Family Secrets and the Psychoanalysis of Narrative (Princeton University Press, 1992); Nicholas Rand, ‘Invention poetique et psychanalyse du secret dans “Le Fantome d’Hamlet” de Nicolas Abraham’, Le Psychisme a l’epreuve des generations içinde, s. 79–96; Nicholas Rand, Le Cryptage et la vie des œuvres: etude du secret dans les textes de Flaubert, Stendhal, Benjamin, Stefan George, Edgar Poe, Francis Ponge, Heidegger et Freud (Paris, Aubier, 1989); Serge Tisseron, Tintin chez le psychanalyste: essai sur la creation graphique et la mise en scene de ses enjeux dans l’œuvre d’Herge (Paris, Aubier Montaigne, 1985), ve Tintin et le secret d’Herge (Paris, Hors Collection – Presses de la Cite, 1993); Colin Davis, ‘Charlotte Delbo’s Ghosts’, FS, LIX (2005), s. 9-15.

[11] Tenten’in Maceraları olarak bilinen çizgi roman serisi, dünya üzerinde 200 milyondan fazla kitaba yayılmıştır.

[12] Maria Torok ve Nicholas Rand, Questions a Freud: du devenir de la psychanalyse (Paris, Les Belles Lettres, 1995).

[13] Bazı örnekler: Ghosts: Deconstruction, Psychoanalysis, History, ed. Peter Buse ve Andrew Stott (Basingstoke, Macmillan, 1999); Jodey Castricano, Cryptomimesis: The Gothic and Jacques Derrida’s Ghost Writing (Montreal—Kingston—London—Ithaca, McGill-Queen’s University Press, 2001); Nancy Holland, ‘The Death of the Other/Father: A Feminist Reading of Derrida’s Hauntology’, Hypatia, 16 (2001), 64–71; Jean-Michel Rabate, The Ghosts of Modernity (Gainesville, University Press of Florida, 1996); Nicholas Royle, Telepathy and Literature: Essays on the Reading Mind (Oxford, Blackwell, 1991), The Uncanny (Manchester University Press, 2003), and ‘This is Not a Book Review: Esther Rashkin, Family Secrets and the Psychoanalysis of Narrative’, Angelaki, 2 (1995), s. 31–35; Emily Tomlinson, ‘Assia Djebar: Speaking to the Living Dead’, Paragraph 26:3 (2003), s. 34–50; Julian Wolfreys, Victorian Hauntings: Spectrality, Gothic, the Uncanny and Literature (Basingstoke, Palgrave, 2002). Derrida’nın hauntology kavramının eleştirel tartışması için bakınız: Slavoj Zizek, ‘Introduction: The Spectre of Ideology’, Mapping Ideology içinde, ed. Slavoj Zizek (London and New York, Verso, 1994), s. 1–33. Bazı durumlarda hayaletler üzerine yazan ama Derrida’dan veya Abraham ve Torok’tan bahsetmeyen çalışmalar da yapılmıştır: Avery F. Gordon, Ghostly Matters: Haunting and the Sociological Imagination (Minneapolis—London, University of Minnesota Press, 1997), ve Kathleen Brogan, Cultural Haunting: Ghosts and Ethnicity in Recent American Literature (Charlottesville—London, University Press of Virginia, 1998).

[14] ''Bilgi alanında olduğunu düşündüğümüz, ya da düşünmeyi bildiğimiz'' olarak çevrilebilir. (Fr.): ''Du moins plus de ce qu’on croit savoir sous le nom de savoir.'' (İng.): ''At least no longer to that which one thinks one knows by the name of knowledge'.' — J. Derrida, Spectres of Marx. (çev. Peggy Kamuf). Routledge.

[15] Ben İngilizceden çevirmeyi tercih ettim. Ancak okur açısından anlaşılır olması için hem Fransızcasını hem de Alp Tümertekin’in çevirisini (Ayrıntı Yayınları, 2007) vereceğim. (Fr.): ''Or ce qui paraıˆt presque impossible, c’est toujours de parler du spectre, de parler au spectre, de parler avec lui, donc surtout de faire ou de laisser parler un esprit.'' (Tr.): ''Oysa, neredeyse olanaksız sanılan şey de hep, hayaletten söz etmek, hayaletle konuşmak, yani özellikle de bir ruhu konuşturmak ya da konuşmasına izin vermektir.'' (Marx’ın Hayaletleri, s. 30.) Ben kendi çevirimde laisser fiilini izin vermek olarak değil, olanak vermek, mümkün kılmak olarak çevirdim. Her ne kadar İngilizce çevirisinde de “let” kullanılsa da, hayaletin buyurganlığını artırmak için “izin vermek” fiilini tercih etmedim.

[16] “Aşkın ölüme karşı elde ettiği zafer’e”.

[17] Papier machine (Paris, Galilée, 2001), s. 398. [Ben Rachel Bowlby’in İngilizceye çevirdiği metni kullandım.]

[18] Karl Marx ve Friedrich Engels'in Komünist Manifesto’sunun ilk cümlesi: “A spectre is haunting Europe — the spectre of communism.” Görüldüğü gibi haunting burada sık sık dolaşma, musallat olma anlamlarındadır.



Opmerkingen


Üst
bottom of page