top of page

Hayalet Köpek İlkesi

Lily Meyer


... hakiki ve canlı insan iletişiminde anlam nadiren en önemli şeydir. Bu gerçeğe şahsen -ve artık kamu önünde- Hayalet Köpek İlkesi diyorum. Bu ilke adını Jim Jarmush’un 1999 yapımı Hayalet Köpek: Samuray’ın Yolu filminden alıyor.


07/23 | Çeviri

 


Bir süre önce, çeviri yapmayı öğrenen bir yazar arkadaşımla konuştum. Kendi deyişiyle Fransızcadan İngilizceye taşınmak istemeyen bir cümle hakkında endişeleniyordu. Yaptığı tüm çeviriler ya orijinal cümlenin anlamını değiştiriyordu ya da dayanılmayacak ölçüde çirkindi. Cümlenin anlamını değiştirmek için izin istiyordu. O izni ona verdim. Kendine izin vermesine yardım ettiğimi söylemek isterdim ama işin doğrusu, değiştirmesini söyleyiverdim. Fakat sonradan, titizlenilmiş veya temelde doğru bir anlam çevirisi olmasına rağmen fena halde çirkin, hantal ya da başka bir açıdan kabul edilemez olduğu için yarattığım İngilizce metinde kalmasının mümkün olmadığına karar verirken sık sık başvurduğum düşünme yöntemini adım adım açıkladım ona.


Dört bölümden oluşan yöntemimin ilk üç adımını onunla paylaştım. (Fakat deyimler, çevrilince bir şeye benzemeyen espriler ya da bağlam gerektiren referanslar söz konusu olduğunda bu adımlardan hiçbirinin işe yaramadığını belirtmem gerek. İspanyolcada komik gelen bir espri İngilizcede bir şeye benzemiyorsa yeni bir espri yazmam gerekir; bir referans benim yardımım olmadan anlaşılmıyorsa ona yardım ederim.) Birincisi, çevirdiğim projeye özünde iyi niyetle yaklaştığımı hatırlatırım kendime. Metne saygı duyar ve onu paylaşmak isterim; onu anlarım; çevirim çalışmanın ve yazarının hakkını teslim etsin isterim. İkincisi, -keşke buna artık benim için de başkaları için de gerek kalmasaydı- kendime çevirinin sanat, dolayısıyla benim de bir sanatçı olduğumu hatırlatırım. Estetik değerlendirmem önem taşır. Bunları aklımda tutarak, kendimi edebi taraflılık açısından sınarım. Söz konusu cümleden, çağdaş İngiliz dilinin düzyazı teammüllerine uzak düştüğü için hoşlanmıyor olabilir miyim? Bir atölye çalışmasında iltifat almayacağı veya bir yayıncıyı huylandırabileceği için gıcık ediyor olabilir mi beni? Cevap evetse, evet olması mümkünse ya da içimde cevabın hayır olmayabileceğine dair en ufak bir kuşku uyanırsa cümle yeniden ziyaret edilmek üzere olduğu yerde kalır. Cevabın hayır olduğunu iliklerimde hissediyorsam, cümle gider.



Cesaret kırıcı veya sevimsiz gelebileceğinden çekindiğim için yöntemimin dördüncü bölümünü ahbabıma anlatmadım. Son adımda, kötü bir cümleyi değiştirmeye karar verdikten sonra fakat onunla oynamaya başlamadan önce, kendime ne yaptığımın önemi olmadığını söylerim. Geniş değil, dar kapsamlı bir yorumdur bu. Edebi çeviri önemlidir; çevrilen metnin anlamını korumak da öyle. Peki her sözcüğün anlamını korumak? Zinhar. Bunun başkalarına ters gelebileceğini anlıyorum ama çeviri yaparken kendimi sık sık bir cümlenin anlamının fazla önemli olmadığı düşüncesiyle cesaretlendiririm. Çeviride, diğer yazı türlerinde olduğu gibi, her cümlenin diğerleriyle uyum içinde olması gerekir. Tonu bütünle uyumlu olmalı; ritmi işlemelidir; öncesinde gelen her şeyle bağdaşan doğal bir akışı yakalamalı ve tutarlı olmalıdır. Bunlardan birini bozmak, arada bir anlamı birazcık yitirmekten daha büyük bir suçtur.


Her metnin bazı bölümlerinin “çeviride kaybolduğu” görüşünü kabul ettiğimi söylemiyorum. Kabul etmiyorum çünkü. Her iyi kitap -veya hikâye, şiir, film ya da oyun- öyle anlam yüklüdür ki, iyi ve sadık bir okur tarafından arada bir hassasiyetle yapılan ufak bir değişiklik, metni bir iki derece çevirmekten, ışığın görünümünden çok yansıma biçimini değiştirmekten başka bir şey değildir. Kaldı ki, hakiki ve canlı insan iletişiminde anlam nadiren en önemli şeydir. Bu gerçeğe şahsen -ve artık kamu önünde- Hayalet Köpek İlkesi diyorum ben. Bu ilke adını Jim Jarmush’un 1999 yapımı Hayalet Köpek: Samuray’ın Yolu [1] filminden alıyor. Tüm çevirmenlerin ve çeviri kitap okurlarının izlemesini isterdim bu filmi.



* * *


Hayalet Köpek’in filme adını veren -Jarmusch senaryoyu karakteri canlandıran Forest Whitaker için yazmıştı- kahramanı sıkı bir çeviri okurudur. Daha doğrusu tek bir çeviri kitabın okuru. Samuray felsefeci Yamamoto Tsunetomo tarafından on sekizinci yüzyıl başında yazılan, samuray hayatını konu alan manevi ve mantıksal bir rehber niteliğindeki Hagakure’ye [2] adanmışlıkla tutkundur. Konudan konuya atlayan yaklaşık 1300 anekdotvari kısa metinden oluşan bu derleme, bir arada ele alındığında pek çok samurayın savaş ve yaşam felsefesinin temelindeki etik anlayışın damıtılmış halidir. Hayalet Köpek de bu felsefeye göre yaşar. Jarmusch’un filminin açılış sahnesinde Hayalet Köpek yaşadığı binanın çatısına uzanmış, Hagakure’nin yıpranmış çeviri kopyasını okumaktadır; Whitaker’ın çakıllı, bariton sesiyle Yamamato’nun kitabından okuduğu kısa bölümler filmin arasına girer. Bu alıntıların ilki şöyle başlar: “Bir şeyin iki şey haline gelmesi kötüdür.” Bir çevirmen için değildir, diye düşünürüm her seferinde.


Hayalet Köpek de kendi içinde iki şeydir. Kalben, bir samuraydır. Aynı zamanda, mimarisinden ve sakinlerinin konuşma tarzından anlaşıldığı kadarıyla New Jersey, Newark’a benzeyen adsız, köhnemiş bir endüstri şehrinde mafya için -sonradan öğrendiğimize göre nadiren- kiralık katil olarak çalışan siyah bir adamdır. Bir keresinde onu feci bir dayaktan kurtaran ve bunun sonucunda feodal tarzda bir hizmetkâra kavuşmanın şaşkınlığını yaşayan ikinci kademe mafya patronu Louie’ye sadıktır. Aslında ortak yönleri Louie’nin fark ettiğinden fazladır; ikisi de farklı yöntemlerle de olsa “eski usullere göre” yaşar.



Hayalet Köpek de iki şeydir. Jarmusch filme, yoksulluğun ve güvencesizliğin şiddetli bir portresi olduğu gerçeğini gizlemeyen, hatta buna ters düşmeyen, hülyalı, süzülüp giden bir güzellik katar. Hatta filmin bu hülyalı haliyle karşısındaki sertliği dengeleme becerisi, çağdaş bir yaşam sürmesine rağmen Hayalet Köpek’in bir samuray olduğunu kabullenmeyi mümkün kılar. Jarmusch da başka türlü bir iddiada bulunmaz. Filmin Wu-Tang Clan denen muhteşem grubun üyesi RZA’ya ait müzikleri ya şaşırtıcı ölçüde sakindir ya da hip hop enerjisiyle fokurdar. [3] (RZA da başka bir samuray rolünde, kısacık görünür filmde.) Hayalet Köpek’in bir katanası vardır ama cinayetlerini susturuculu bir tabanca veya otomatik bir keskin nişancı tüfeğiyle işler. En iyi arkadaşı, Fildişi Kıyısı kökenli aktör Isaach de Bankolé tarafından canlandırılan Frankofon bir göçmendir; kamyonetiyle dondurma satan Raymond adlı bu adamın İngilizcesi birkaç sözcükle sınırlıdır. Raymond ile Hayalet Köpek’in ilişkisi filmin en tatlı, sihirli diye nitelendirmeye en yakın hissettiren bölümüdür. Aynı zamanda benim ilkemin de kaynağıdır. Hayalet Köpek ile Raymond anlamı birbirlerine sözcükler aracılığıyla iletemez, fakat -Jarmusch izleyicinin bundan kuşkulanmasına izin vermez- birbirlerini kusursuz bir biçimde anlarlar.



Hayalet Köpek pek konuşkan değildir. En mutlu göründüğü anlar, çatıda beslediği ve Louie’yle iletişim kurmak için kullandığı güvercinlerle hasbıhal ettiği sahnelerdir. (Filmin en güzel görüntülerinden bazıları, Hayalet Köpek’i güvercinlerini eğitirken, salladığı flamayla kuşları gökyüzünde yönlendirip çevresine neşe yayarken gösteren sahneler; en dokunaklı anlardan biri de bir güvercinin, kocaman elleri arasına mutlulukla yerleşmesine izin verişini gösteren sahneydi.) Whitaker bu karakteri öyle etkileyici, öyle zarif canlandırır ki, filmin otuz yedinci dakikasına dek konuşmaması -fark edilse de- önemli gelmez. Konuştuğu ilk sahnede, Pearline adlı bir ilkokul çocuğu Raymond’ın dondurma kamyonetini park ettiği, Hayalet Köpek’in de oturmaktan hoşlandığı parkta onunla muhabbet etmeye başlar. Annesinin söylediği gibi, kimseyle konuşmadığı, hiç arkadaşı olmadığı doğru mu diye sorar ona. Hayalet Köpek, ikinci iddianın doğru olmadığını ispatlamak için onu Raymond’ın kamyonetine götürür ve onları gülümseyerek karşılayan Raymond, çat pat İngilizcesiyle Hayalet Köpek’in en iyi arkadaşı olduğunu söyledikten sonra Fransızca konuşmaya devam eder. Pearline, “Ne dediğini anlıyor musun?” diye sorunca, “Hayır, onu anlamıyorum” der Hayalet Köpek. “Fransızca bilmiyorum, yalnızca İngilizce biliyorum. Söylediği tek kelimeyi bile anlamıyorum.”



Hayalet Köpek sözsüz iletişim örnekleriyle doludur -güvercinleri düşünün- fakat Raymond ile Hayalet Köpek arasında olanlar bundan ibaret değildir. Jarmusch, Fransızca bilmeyen izleyiciler Hayalet Köpek’le karşılıklı söyledikleri her şeyin eşleştiğini anlasın diye Raymond’ın diyaloglarına altyazı eklemiştir. İki adam sık sık aynı şeyi söyler - veya biri kulağa retorik gelen bir soru sorduğunda diğeri soruyu aynı dille cevaplar. Bu aynalama, tesadüfi görünmekten ziyade dostluklarının derinliğini yansıtır. İzleyiciler yavaş yavaş anlar ki, Raymond arkadaşının kiralık katil olduğunu bilmese de Hayalet Köpek’in tuhaf çalışma saatlerinden ve yaptığı işin muhtemelen şiddet içerdiğinden haberdardır; Hayalet Köpek ise, Raymond’ın tercihlerini, sosyal hayatını, dondurma kamyoneti haricindeki günlük rutinini az çok anlar. Onları birbirine bağlayan, rüyaya benzeyene veya içinde bulunduğu zamana ait olmayana duydukları yakınlıktır anlaşılan; bir sahnede Raymond, seveceğini düşündüğü bir manzara bulduğunu söyleyerek Hayalet Köpek’i bir çatıda tekne inşa eden bir adamı seyretmeye götürür. İki arkadaş bir süre hayretle adamı seyreder. Hayalet Köpek, “Bu adam onu çatıdan nasıl indirecek ki?” diye sorar. Aynısını Fransızca tekrarlayan Raymond, ortak sorularını tekneyi inşa eden adama haykırarak tekrarlar ama adam İspanyolca karşılık verir: “No entiendo! Sigo trabajando!” - Anlamıyorum! Çalışmaya devam ediyorum! Adam iki arkadaşın ortaklaşa inşa ettiği, anlamaya gerek kalmadan anlama üzerine kurulu o küçük dünyanın dışındadır.



Birbirleriyle konuşabilme becerilerini sihirle açıklayabilirsiniz -hayali andırmaktaki ısrarcılığıyla Hayalet Köpek bu okumayı davet ediyor kesinlikle- fakat ben bunu gerçeğin mübalağalı bir versiyonu olarak değerlendirmeyi tercih ediyorum. Raymond ile Hayalet Köpek birbirlerine duydukları sevgiyi göstermek için -ortak ya da değil- bir dile ihtiyaç duymazlar; günlük ziyaretlerle, dondurma ikramıyla, beden diliyle, doğrudan karşılık alma beklentisi olmadan bir arada zaman geçirmekle yaparlar bunu. Dağıtacak sonsuz bir dondurma kaynağım olmayabilir ama onların sevgi gösterme biçimine kendi hayatımdan aşinayım. İşte bu aşinalık sayesinde, filmin sonlarına doğru can alıcı bir sahnede Raymond’a eski usullerle ilgili bir şeyler anlattıktan sonra sözlerini “Beni anladığını biliyorum. Beni anladığını biliyorum” diye bitirdiğinde güvenebiliyorum, Hayalet Köpek’e. Cümleyi yinelemesi hem vurgu hem de bir yalvarış. Hayalet Köpek’i duygusal açıdan Raymond’dan (ve belki Pearline’dan) başka kimse anlamıyor; çünkü Hayalet, onun için fazla hızlı ilerleyen bir dünyada, derinden anlaşıldığı hissine, işleyen İngilizce bir diyalogdan çok daha fazla ihtiyaç duyuyor.



* * *


Raymond ile Hayalet Köpek’in paylaştığı tarzda, duyguları temel alan bir kavrayış, edebi çeviri ve benzer şekilde okuma için de elzemdir. (Hiç kimsenin bir kitabı çevirmeninden daha dikkatli okumadığını belirtmek orijinal olmasa da her zaman yerinde bir hatırlatma.) Çeviri işinin öyle büyük bir bölümü bir metnin altında mırıldanan duyguları yakalamak ve aktarmakla ilgili ki, belki de fazla iyimserlikle, edebiyat çevirmenlerinin yapay zekânın oluşturduğu iddia edilen tehdit karşısında güvende olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. Bir makine anlamı aktarabilir, daha fazlasını değil. Bir sanat eserini veya bir insanı gerçekten anlamak envai çeşit kavrayışı gerektirir. Hayalet Köpek filmini RZA’nın elinden çıkan film müziklerini takdir etmeden izlemek anlamdan daha yoksun, daha az eğlenceli olurdu. Bu filmi hiç başka mafya filmi izlemeden seyretmek veya ikisi de sınırlarda yaşayan siyah erkekler olan Raymond ve Hayalet Köpek’in prekarite deneyimlerinin çok farklı olduğunu teslim etmeyi reddetmek de öyle. Hayalet Köpek filminin senaryosunu başka dile aktaran bir çevirmenin hikâyenin hakkını verebilmek için bu ince ayrıntıları nasıl vurgulayacağını, bazı durumlarda nasıl dönüştüreceğini dikkatle düşünmesi gerekirdi. Bu dönüşümün basit bir örneği, filmin Fransızca dublajlı versiyonunda Raymond’ın Yorubaca konuşmasıdır; orijinal hikâyedeki gibi Fransızca konuşsaydı izleyiciler onun Hayalet Köpek’le düz anlamıyla iletişim kurma acziyetini her açıdan deneyimleyemezdi. Daha büyük bir örnekse, bizzat Hayalet Köpek’in kendisidir, elbette. Hagakure’nin yaşayan bir çevirisidir o. Tıpkı çevirmenlerin kitabı İngilizcede anlaşılacak biçimde ve İngilizceyi kitaba uyacak şeklide uyarlaması gibi o da kitaptaki ilkeleri hayatına uyum sağlayacak şekilde, hayatını da kitaptaki ilkelerle bağdaşacak biçimde uyarlar.



Çevirinin önemli bir bölümü iki yönlü uyarlama; dille dil ve benlikle benlik arasında müzakeredir. Başta andığım ahbabımın bir cümleyi değiştirmenin tembellik veya korkaklık olduğu yönündeki çekincesine duyarsız değilim fakat tam aksinin doğru olduğunu öğrendim. Çeviri yaparken en büyük amacım orijinal metnin sesini ve bende bıraktığı etkiyi yeniden yaratmaktır. Bunu yapmak her cümlenin anlamını tamamen doğru bir biçimde aktarmaktan çok daha zor ve çok daha faydalı. Tek yapmaya çalıştığım doğru biçimde aktarmak olsa, taslaklarımı çok daha kısa sürede ve çeviri sırasında kendimle çok daha az konuşarak bitirirdim. Fakat bunun yerine çoğunlukla, zor bir cümledeki her sözcüğün anlamını altı kez araştırır, yine de kendimi Jarmusch’un çatıda tekne inşa eden karakteri gibi hissederek kendi kendime “No entiendo! Sigo trabajando!” diye tekrarlarım. Sanat başka türlü nasıl yapılır ki?



Çeviri: Begüm Kovulmaz


 

[1] Ghost Dog: The Way of the Samurai. [Ghost Dog filmini 2000 yılında sinemada izleyip çok seven bir izleyici ve okuduğunuz metnin çevirmeni olarak Ghost Dog adını olduğu gibi bırakmak ve Hayalet Köpek olarak -ki zorlama olmayan başka çevirisi yok- çevirmek konusunda bir ikileme düştüm. Ghost Dog, İngilizcede ilk sözcüğün tıslamayı andıran son hecesi ve ikincinin sessiz başlangıcıyla tek bir sözcük gibi dilde kayıyor ve sözcüklerin birleşmiş haliyle sesi çok güzel; gölgeli, yankılı, fısıltılı hayalet imgesine daha uygun. Ghost Dog, Ghost Dog’dur, öyle kalmalı düşüncesi baskın geldi başlangıçta. Ama sonra, Hayalet Köpek sözcüklerine odaklanınca, bu iki sözcüğün birleşmiş sesi orijinaldeki gibi tıslayarak akmasa da, hecelerin bir köpeği hayal etmeye davet eden / köpeğe hayal etmeyi emreden alternatif birleşimi de, özellikle bu yazı bağlamında bir o kadar cazip göründü.] ç.n.

[2] Hagakure: Saklı Yapraklar, çeviri: Hüseyin Can Erkin, İthaki Yayınları, 2022. ç.n.

[3] Yine okuduğunuz metnin çevirmeni ve söz konusu filmi seven biri sıfatıyla, Hayalet Köpek filmini süblimleştiren şeylerden birinin müzikleri olduğunu vurgulamadan geçemeyeceğim. Filmi izlediğim 2000 yılında, beğendiğiniz bir müziği, özellikle popüler değilse Türkiye’de yasal yöntemlerle bulup dinlemek epey zordu. Ghost Dog soundtrack’ini müzik marketlerde, mp3 sitelerinde ve dönemin yasadışı eşler arası paylaşım programı Napster’da uzun süre arayıp bulamayınca bir umut filmin DVD’sini almış ve DVD menüsündeki en fazla otuz saniyelik loop’ları, özellikle ana menüdeki bu parçayı ve sahneler menüsündeki bu parçayı aylarca döndürmüştüm. ç.n.



Üst
bottom of page