(...) köklerdeki tiksintiyle şimdiki zamandan tiksinmek için geçmişe yapılan bir maden kazısı olarak sinema, duvarda ya da perdede kendini bakma âlemine sunan hakikat karşısında tercihin ve niyetin yitimidir.
12/22 | Kitap
Tarihsel hakikatin maden galerilerindeki kafesinde felaketi bekleyen kâhin kanaryanın kabaran tüyleri, yeraltı duvarından söktüğü kömürle bir ve aynı şey haline gelen biçimsiz bedenin harici duyu organıdır. Kuşun tüylerinde tarihin havını tersine tarayacak maden işçisi, az sonra ona kökenini ve fıtratını bildirecek ağızı doyurmaya koyulur. “Neden hatırlamıyorum?” diye soruyor Didi-Huberman; ikâmet ettiğimiz bir yerde yaşanan felaket nasıl olur da unutuşun biçimsizliğine bulanır? Kurguların tarihinde failin kendini bilme anlarına ışık düşüren pasajlar vardır: Heimrad Bäcker’in Tutanak’ında, Reader’da, Atom Egoyan’ın Remember’ında, Udi Aloni’nin Mechilot’sunda. Bu kitapta ise başa gelenin sonradan beliren bilgisi var daha ziyade: geçmişin imajlarının okunabilirlik saatine kavuşması ve maden faciasındaki ölü bedenlerin biçimsizliğinin, grizunun biçimsizliğiyle ya da unutulan şeylerin biçimsizliğiyle ilgisi. Kayıp nesnesinin yasını tutmaya talip yazar egosundan eser yok; yoklukta muhafaza edilen hatıranın etrafını saran ölü dünyayı, bizzat parçası olduğu bu inorganik enkazı kazıyarak, madeni, ait olduğu dirime, tarihe iade ediyor. Pasolini’nin rüya imgeleri, Rocío Márquez’in akustik fenomenleri eşlik ediyor bu eser-eylem’e. Yeraltına kayıtsızlık, tarihin manzarasını bozduğunda ise “estetik” bir müdahaleyle siyaseti gömüyorlar: Santa Cruz del Sil maden işçileri yeraltı işgalleri başlatıyor, yeryüzü payının geri alınması için. La Rabbia’nın gazabı, zamanının haber bültenini bir acil durum çağrısına dönüştürmüştü; köklerdeki tiksintiyle şimdiki zamandan tiksinmek için geçmişe yapılan bir maden kazısı olarak sinema, bir duvarda ya da perdede kendini bakma âlemine sunan hakikat karşısında tercihin ve niyetin yitimidir. Hemen burada Kracauer’in ve Brecht’in derslerini ekliyor yazar referanslarına: Benjaminci bir tarihyazımı için tarihte görülmüş tüm rüyalara geçiş izni sağlayan sinemada hayat, aldanışa-uyanıklık anlamına gelen bir yadırgamayla zuhur etmelidir. Brecht’in yabancılaştırma efekti biraz da bu anlama geliyordu, normal’in yadırganışı.
Bu yadırgamanın (a)tonalitesini kuran ses bandı da yine Pasolini’den yankılanıyor. Üç ses: resmi ses, nesir sesi, şiir sesi. Buyruğun bastırdığı uğultu, Ekho’nun kalıntı halindeki kemiklerinin yanıbaşında kendi suretiyle gözleri kamaşan Narkissos’un harici çirkinliğine benziyor. Bir gürültü olarak kodlanıyor ya da ebedi bir sessizlik, işitilebilirlik saati henüz gelmemiş tüm sesler gibi. Didi-Huberman’ın külliyatı da aktardığı bu neşe-dehşet temasına uygun bir “yokluğa” sahip Türkiye’de; tercüme edildiğinde, imajlar üzerine söz almış bazı itibarlı eserlerin gizli kaynaklarının başında geldiği acıklı bir şekilde görülecektir. Kabuklar’ın ardından P. Burcu Yalım’ın harika çevirisi, bu “tehlike”nin yaklaştığını bildiriyor; elbette müstakbel bir kamuya dair umutlu bekleyişin eşliğinde.
Georges Didi-Huberman, Grizunun Kokusunu Almak, çev. P. Burcu Yalım, Lemis Yayın, 2022.
* Yazarlar, çevirmenler ve editörlerden, sene içinde yeni baskısıyla yayımlanmış, akıllarında, not defterlerinde, hayatlarında iz bırakmış kitaplara dair notları içeren, Aralık 2022'de yayımladığımız Punctum Soruşturma'nın tamamını okumak için tıklayınız.
Comentários