top of page

Milan Kundera ile Söyleşi

Punctum Dergi


''Rus işgalinden sonra, benden herhangi bir şey yayınlamak, oynamak mutlak surette yasaklandı. İşten atıldım, artık neredeyse var değildim, (...) o dönem taksi şoförlüğü bile yapamıyordum; yapmak istesem, reddediliyordum.''


07/23 | Söyleşi

 


Milan Kundera, temmuz ayından beri Fransız vatandaşısınız. Gelecek hafta oynanacak bir piyesten bahsedeceğiz bugün: Jacques ile Efendisi, Diderot’ya bir saygı duruşu. Biraz bu piyesin hangi koşullarda yazıldığını anlatmanızı istiyorum. Çünkü yakınlarda yazdığınız bir oyun değil; 1971 tarihli.


On yıl oldu, on yıl oldu. Bu piyesin hikâyesi, kaderi biraz tuhaf çünkü bu piyesi anonim bir yazar olarak kaleme aldım; ki bu hayatımda bir kez oldu, zira bu piyesin asla benim adımla oynanmayacağına kâni olmuştum. Neden böyle? Çünkü Rus işgalinden sonra, benden herhangi bir şey yayınlamak, oynamak mutlak surette yasaklandı. İşten atıldım, artık neredeyse var değildim, e haliyle hayatımı kazanmak zorundaydım çünkü o dönem taksi şoförlüğü bile yapamıyordum; yapmak istesem reddediliyordum. Yani başımın çaresine bakmak zorundaydım.


Çok büyük bir dayanışma vardı. Bir gün bir yönetmen bana geldi ve şöyle dedi: “Bak, benim adımla Dostoyevski’nin Budala’sının bir uyarlamasını yazmak istemez misin?” Yani o yönetmenin adıyla yayınlanacak, ki, bir şeyler kazanacak; ama bilirsiniz, gariptir, benim Dostoyevski’ye alerjim var. Belki bir sebebi de ülkede her yerde Rus olmasıydı ve Dostoyevski’den daha Rus bir yazar olamazdı. Tamam, büyük bir yazar olduğunu biliyordum ama yapamazdım. O zaman Kaderci Jacques ve Efendisi için garip bir nostalji hissettim, ki hâlâ benim en sevdiğim romanlardan biridir; ve bunu yazdım.


Yönetmen Diderot değil Dostoyevski istiyordu. Yine de kendim için yaptım, aklımda yine de belki bir gün başkasının adıyla bir Çek tiyatrosunda oynanır diye muğlak bir düşünce vardı. O dönemde çok genç Fransız bir yönetmen olan Georges Werler Prag’a geldi, ben de bu metni ona verdim. Paris’te oynansın diye değil ha... metni bir yere saklasın diye.


Bilhassa romanlarınızla tanınıyorsunuz. Bir tiyatro oyunu yazmak hoşunuza giden bir alıştırma oldu mu acaba?


Kesinlikle sıradışı bir alıştırmaydı. Tiyatroya döneceğimi sanmıyordum. Ben gerçekten bir romancıyım. Bu tiyatro oyunu ki gerçekten teatral olduğuna inanıyorum, tiyatroya aktarılmış bir roman değil, gerçek bir tiyatro ama yine de saygımı göstermek istediğim bir romandan esinlenmiş bir oyun.


Neden sizin gibi bir Çek, bir Çek yazarı, Aydınlanma gibi, Diderot gibi spesifik olarak Fransız bir şeye bu kadar bağlı? Sizi buna iten nedir? Neden Diderot?


Sadece spesifik olarak Fransız değil, spesifik olarak ''Avrupalı''. Biliyor musunuz, en derin anlamıyla Rusya’nın Çekoslavakya’yı işgal etmesinin ne olduğunu anlamak gerekiyor. Bu kati ve şiddetli biçimde küçük Batılı bir ülkenin Batıdan sökülüp koparılması ve Rus medeniyetinin bünyesine katılmasıydı. O zaman bu Batı nostaljisi en doğal şeydi. Batı nostaljisi diyerek yanlış anlaşılma riskine giriyorum belki. Çünkü sizin için Batı tüketim kültürü, bugün varolan rejim; oysa benim için Batı, Batı tarihi, Batı kültürü demek.


Bana göre kendisinden koparıldığımız bu kültür, Diderot’nun Kaderci Jacques adlı bu harika romanında cisim bulmuş, yoğunlaşmıştır. Bana öyle geliyor ki bu roman çok tuhaf biçimde Fransa’da hak ettiği değeri görmemiştir.



Çeviri: Murat Erşen


 

* Kaynak:



Üst
bottom of page