Punctum Dergi
Hip hop anlatısal bir sanat biçimi, başka pop müzik türlerinden ayrıldığı nokta da bu. Biçimsel olarak hip hop metinleri, örneğin Homeros’un büyük destanlarıyla birçok benzerliğe sahip.
06/23 | Söyleşi
Gittikçe birbirine daha da yaklaşan bir dünyada yerel kültürlere ne oluyor? Hip hop kültürü araştırmacısı Ana Sobral ve edebiyatçı / akademisyen Sandro Zanetti’yle küreselleşme ve kültürel kozmopolitanizm üzerine söyleştik.
Söyleşi: David Werner / Roger Nickl
Sayın Sobral ve Zanetti, Thea Dorn, Deutsch, nicht dumpf adlı kitabında “aydınlanmış vatanseverliği” savunuyor. Alman yazar, insanın yabancı olanı tanımak için önce kendi geleneğini bilmesi gerektiğini ileri sürüyor. Bu görüşe katılıyor musunuz?
SANDRO ZANETTI: Dünyanın bütününe bakarken kişinin onu biçimlendiren etkiler üzerine düşünmesi önemlidir; bu açıdan Thea Dorn’a katılıyorum. Fakat kimi zaman tam da “İsviçre’ye özgü” olması gereken şeyler belki de bir İsviçreli olduğum için yabancı geliyor bana. Kültür dediğimiz şey heterojen, değişken ve melez. Her zaman çok çeşitli etkilerden besleniyor ve milli kültür düşüncesi bu nedenle zaten en baştan özünde yanıltıcı. Ben daha açık olan “yerel” kategorisini tercih ediyorum: patates röşti, İsviçre lehçesi rock müziği veya Dada’yı yerel bir kültürün unsurları olarak değerlendirebiliriz fakat bu kültürler yalnızca ulus devlet sınırlarıyla tanımlanmaz.
ANA SOBRAL: Ben kendi adıma ulusal aidiyetimi nasıl tanımlamam gerektiğini bilmiyorum. Sömürgecilerin torunuyum, ebeveynlerimse sömürge karşıtı isyancılardı. Sömürge sonrası Angola’da doğdum fakat iç savaş yüzünden ülkeyi terk etmek zorunda kaldım. Portekiz’e gittim ama kendimi hiçbir zaman Portekizli gibi hissetmedim, hep Angolalı gibi hissettim. Ta ki Afrikalı değil beyaz bir Avrupalı olduğum söylenene kadar... Bu, bir yeniyetme olarak kafamı çok karıştırmıştı. Fakat sonradan bunların hepsinin yapay sınıflandırmalar olduğunu fark ettim. Kendimi ne Angolalı ne Portekizli ne de Avrupalı olarak tanımlamak zorundayım. Sanırım benim gibi insanların sayısı giderek artıyor.
Sandro Zanetti
Küreselleşme bizi fazla mı zorluyor?
ZANETTI: Buna şu küstah yanıtı verebilirim: Geçmişte daha mı iyiydi? Peki kültürün bizzat kendisi her zaman bunaltıcı değil miydi? Her halükârda, küreselleşmenin —kuşkusuz var olan— olumsuz yanlarını siyasi, yasal ve ekonomik meselelerden ziyade kültür sorunu olarak ele almak yanlış olur.
SOBRAL: Küresel zorluklar inanılmaz derecede karmaşık ve görünmezliklerini koruyorlar. Psikolojik açıdan açıklık arzusunu anlayabiliyorum. Bununla birlikte dar görüşlü bir perspektifi dünyaya olan bakışımızın temel ölçütü haline getirmemeliyiz. Çok daha soyut bir boyutta düşünme alışkanlığı edinmeliyiz ve akademisyenler olarak buna öncülük etmeliyiz.
ZANETTI: Diğer yandan küresel zorluklar birçok yerde görülebiliyor. Mevcut günlük yaşamın her yerinde karşımıza çıkıyorlar fakat sadece çevremize bakmamız gerekiyor, o zaman her fırsatta karşı karşıya kalıyoruz onlarla: Neler satın alıyorum, yolda hangi insanlarla karşılaşıyorum, küresel anlamda geçimimi neyle sağlıyorum? Yakını gören ve uzağı gören bakış açılarınızı birleştirdiğinizde, somut koşullarda soyut örnekleri aradığınızda daha fazlasını daha doğru biçimde görebiliyorsunuz. Edebiyat bunu beceriyle yapıyor, bu arada.
Ana Sobral
Araştırmacı olarak yerel kültürle ilgilenmek için yeterince teşvik edildiğinizi düşünüyor musunuz?
ZANETTI: Akademik araştırma uluslararası bir alandır ve ilk bakışta küresel meseleler yerel olanlardan daha fazla yankı uyandırır. Birkaç yıl önce üniversitede İsviçre şiiri üzerine bir dizi etkinlik düzenlenmesine katkıda bulunduğumda biraz alay konusu olmuştum. Hemen taşralılıkla suçlanabiliyorsunuz fakat asıl mesele konunuza hangi perspektiften yaklaştığınızdır. İsviçre, özellikle son yıllarda göç dalgaları sebebiyle daha da belirginleşen çokdillilik sayesinde edebi araştırma için verimli bir yer. İsviçre’nin içsel çeşitlilikle başa çıkma konusunda dikkate değer yöntemleri var ve bu taşralılıktan uzak yönü uluslararası araştırma camiasının da ilgisini çekmeli.
Ana Sobral, araştırma konunuz müzik ve birçok yerel varyantı da olan küresel sanat formu hip hop’un dil kültürü. Bir edebiyat araştırmacısı olarak hip hop’ta ilginizi çeken nedir?
SOBRAL: Hip hop şimdiye dek çoğunlukla edebi bir olgu olarak değil, daha çok sosyal bir olgu olarak incelendi. Bunun nedenini merak ediyorum, çünkü hip hop çok anlatısal bir sanat biçimi, başka pop müzik türlerinden ayrıldığı nokta da bu. Biçimsel olarak hip hop metinleri, örneğin Homeros’un büyük destanlarıyla birçok benzerliğe sahip. Olayların merkezinde neredeyse her zaman bir kahraman yer alıyor; bu kahraman belirli bir yerde, belirli bir zamanda yaşıyor ve çeşitli çatışmalı durumları deneyimliyor. Zorlukların üstesinden gelmek ve bir şeyler başarmak isteyen bireylerin güzel hikâyeleri bunlar.
Hip hop bize küreselleşen zamanlarda kültür hakkında ne söylüyor?
SOBRAL: Aslında hip hop zamana ve mekâna sıkı sıkıya bağlı bir sanat biçimi. Her zaman belirli bir kentsel mahalledeki yaşamı konu alıyor. Zürih-Wiedikon hakkında yazılmış şarkılar bile var. Hip hop’ın ortaya çıkışı zaten oldukça belirli bir çevreyle, New York'taki Bronx’un sorunlu bölgeleriyle bağlantılı. Bu hareket dünyaya oradan yayıldı. 1990’larda İngiltere, Fransa ve Almanya’daki toplumsal açıdan marjinalleştirilmiş gruplardan gençler rap’in yeni bir özbilinçlilik geliştirmek için uygun bir araç olduğunu keşfetti. Almanya’da rap’i bağrına ilk basanlar Türk göçmenlerdi. Amerikalı müzisyenlerle —toplumsal dışlanma gibi— belirli deneyimleri paylaştıklarını fark ettiler.
Hip hop artık küresel bir olgu mu, yoksa çok sayıda yerel mikro kültür için kullanılan ortak bir terim mi?
SOBRAL: Her ikisi de. Hip hop, “küyerelleşme”nin (glokalizasyon) tipik bir örneği. Bu sanat biçimi, birçok yerel varyasyonuyla şehirlerin belirli semtlerindeki, hatta bazen semtin tek bir sokağındaki yaşamı, sıkıntıları ve güçlükleriyle tasvir etmek için uluslararası düzeyde uygunluğunu kanıtladı.
Sanat formlarının küresel olarak nasıl yayıldığına dair fark edilebilir örüntüler var mı?
SOBRAL: Avustralyalı Tony Michel’in bir teorisine göre, kültürel olguların küreselleşmesi genellikle iki aşamada —uyarlanma ve özgürleşme–- gerçekleşiyor. Aynısı rap için de geçerliydi. Avrupalı rapçiler başlangıçta Amerikalı rol modellerini taklit ettiler ve ancak ikinci aşamada kendi tarzlarını geliştirmeye başladılar. Güney Londralı İngiliz rapçiler şarkı sözlerini yerel argoyla yazıp söylediler ve İsviçre’de lehçe rapi ortaya çıktı.
Hip hop’ta yerellik ne kadar önemlidir?
SOBRAL: Çok önemlidir. Tüm hip hopçıların buluşup seslerini duyurduğu imgesel bir yer olan bir “hip hop ulusu” düşüncesi var. Fakat hip hop’ta yerellik unsuru daha önemli bir referans noktasıdır: Hangi sokaklarda takılıyorum, orada kimlerle karşılaşıyorum, gündelik hayatı nasıl deneyimliyorum — hikâyelerinin malzemesi budur. Temel sosyal haklardan yoksun insanların ötekileştirilmelerine rağmen kimliklerini nasıl ortaya koyduklarını anlatan hikâyeler bunlar. Bu evrensel tema etrafında sonsuz çeşitlilikte bireysel ve yerel varyasyonlar yaratılıyor, kendine özgü yerellik unsuru gururla sunuluyor ve biçimlendiriliyor. İsviçre’de insanlar ülkedeki bölgesel farklılıkları sever ve onları bir tür dini adanmışlıkla muhafaza eder. Rap’te de dünya çapında aynı tavrı bulursunuz.
Californialı rapçi Kendrick Lamar geçenlerde Pulitzer Ödülü’nü kazandı. Bu ödül Rap’i değiştirecek mi?
SOBRAL: Kendrick Lamar şarkı sözlerinde Afro-Amerikan olmanın ne anlama geldiğini büyük bir hassasiyetle anlatıyor ve bunu yaparken Afro-Amerikan anlatı biçimlerini ustaca işliyor. Metinleri o kadar karmaşık ki kültürel seçkinlere de hitap ediyor. Fakat rap müziğin çoğu halen daha ham ve bence şimdilik öyle kalacak. Rap bizi huzursuz etmeye çalışır, genellikle acımasız klişeler, sözlü şiddet ve hakaretlerle kendilik algımıza saldırır. Rap sözleri canımızı yakacak yerlere indirilen yumruklar gibidir. Anaakım toplumdaki konumumuzdan buna uygun bir şekilde yanıt vermek zorlu bir iştir. Âlâ bir şey bu. Birkaç ay önce Kollegah ve Farrid Bang’e Echo Ödülü verilmesi bir skandala yol açtı ve kamunun bu konuda hâlâ ne kadar beceriksiz olduğunu gösterdi. Ticari açıdan çok başarılı olan bu rapçilerin hesaplı provokasyonları hakkındaki tartışmanın beceriksizliği ve verimsizliği bulgu niteliğindeydi.
Homeros / Kendrick Lamar
Bir akademisyen ve kültür yorumcusu olarak siz de hip hop’ın reddettiği müesses toplumun bir parçası değil misiniz?
SOBRAL: Kuşkusuz toplumsal konumum çoğu hip hop’çıdan esasen farklı. Dünya uyumlu bir yer değil, konumlar ve görüşler farklı. Sanat —özellikle de hip hop— çatışmaların ifade edilebilmesini sağlıyor. Bu da bir yorumcu olarak benim için bir meydan okuma. İlk kez hakarete uğrayacağım, yani hip hop jargonuyla “dissleneceğim” ânı bekliyorum.
Sandro Zanetti, alanınız olan genel ve karşılaştırmalı edebiyat çalışmaları, tanımı gereği sınır ötesi ve uluslararası odaklıdır. Sizin açınızdan tüm edebiyat dünya edebiyatı mı?
ZANETTI: Goethe’nin ortaya attığı “dünya edebiyatı” terimini temelde iyi niyetli olsa da pek beğenmiyorum. Bu terim hegemonik bir yaklaşıma dayanıyordu ve hâlâ da öyle. Sonuçta terimin günümüzde çoğunlukla kullanılma biçimi yabancı olan her şeyin kullanıma hazır olduğu izlenimini uyandırıyor. Dünya edebiyatı günümüzde bir piyasa haline geldi; ona adanmış çalışma programları ve kitap dizileri var. Dünya çapında “dünya edebiyatı” etiketi altında yayınlanan her şey genellikle küresel tüketim için hazırlanıyor ve çoğunlukla İngilizce ya da İngilizceye çevrilmiş edebiyat eserlerini kapsıyor. Alanla ilgili her türlü müzakere de neredeyse tamamen küreselleşmiş İngilizcede gerçekleştiriliyor. Çokdillilik genellikle yok sayılıyor; yabancı olan her şey yumuşatılıyor veya egzotik kategorisine yerleştiriliyor. İnsanlar zengin edebi çeşitliliği oturdukları koltuktan renkli bir panorama gibi seyredebilecekmiş gibi yapıyor. Genel ve karşılaştırmalı edebiyat çalışmalarında kaçınmaya çalıştığımız şey tam da bu.
Goethe
Peki çalışma alanınız farklı edebiyat türlerini nasıl bir bakış açısıyla ele alıyor?
ZANETTI: Tüm sınırları aşan evrensel bir kozmopolit bakış açısı düşüncesi kurmacadan başka bir şey değil. Dünya ve özellikle de edebiyat, ancak belirli bir perspektiften ve konumdan gözlemlenebilir ve tanımlanabilir. Ağ imgesini, genel bir bakış metaforundan daha çok seviyorum. Bence genel ve karşılaştırmalı edebiyat araştırmaları, edebi metinlerin birbirleriyle ve her türlü başvuru alanıyla bağlantısını çok yönlü sınır ötesi ilişkilerini ve yakınlıklarını ilmek ilmek ortaya koyduğunda başarılıdır.
Gelenekte filolojik konular Latin dilleri ve edebiyatı, İngiliz dili ve edebiyatı veya sinoloji gibi bireysel dillere veya dil gruplarına ayrılır. Bu ayrım, küreselleşen çağımızda hâlâ geçerli mi?
ZANETTI: Evet, belirli dillerde ve bu dillerin edebi geleneklerinde uzman kişilerle ortaklaşa çalışmak araştırmalarımız için elzemdir kuşkusuz. Yerel olana dair ayrıntılı bilgimiz olmadan, tüm farklılıkları aynı renge boyayan tekdüze bir karşılaştırmalı dünya edebiyatı çalışması yapmış oluruz.
Yani incelikli kültürel bağlantılar araştırılırken büyüteç unutulmamalı mı?
ZANETTI: Kişinin yerel gerçeklikler ve bunların karmaşık iç ve dış ilişkileri hakkındaki görüşünü keskinleştirmesi her halükârda faydalı olacaktır. Kültür her zaman özel koşullar altında, somut yerlerde gerçekleşir ve kültürel zenginlik özel ve somut olanla nasıl başa çıktığımızla ilgilidir. Ara bağlantıları giderek artan ve kuvvetlenen bir dünya için bu özellikle geçerlidir.
Çeviren: Beyza Şen
ANA SOBRAL
İngilizcede küresel edebiyatı profesörü Sobral, rap müziğinin küreselleşmesini ve bu pop müzik türünün Afro-Amerikan kültürü, Avustralya, Yeni Zelanda ve Afrika gibi çeşitli bağlamlarda sömürgecilik sonrası, eleştirel bir tutumun dile getirilmesine özel katkısını araştırıyor.
SANDRO ZANETTI
Genel ve karşılaştırmalı edebiyat profesörü, edebi üretim ve çeviri süreçleri üzerine çalışıyor. Edebiyatın —şiir, gösterge-kuramsal, medya ve uygulanabilirlik açısından— yerel sabitleme ve talepler, erişimler ve ağlar arasındaki gerilim alanında nasıl gerçekleştiği sorusuyla ilgileniyor.
* Zürih Üniversitesi dergisi – 3/2018 (Universität Zürich Magazin - UZH Magazin)
Comments