Andrea Capra
Bu düşünce deneyiyle kurgu ile gerçeklik arasındaki geleneksel dikotomiye negatif ontolojinin terimleriyle bir yanıt hazırlıyor Gabriel. Bu geleneksel karşıtlığın varlığa içkin kurguları sönümleyişini tartışıyor.
08/24 | Kitap
Borges’in Alef’i bir seslenişle açılır: “Sevgili Beatriz, ebediyen yitirilmiş Beatriz, benim, Borges.” Beatriz ismi edebiyatın semantik kozmosundaki akraba ruhlarını da hızla metne taşır. İlahi Komedya’nın Beatrice’i şimdi Buenos Aires’in sokaklarına inmiştir. Daneri, anlatıcı Borges’e merhum Beatriz’in evinin bodrumundaki Alef’i işaret eder. Alef, dünyaların toplamı olan dünya; içinde bizzat Alef’in de gözlemlenebileceği nesnelerin bütünü ya da hikâyedeki tanımıyla “uzayda tüm noktaları içeren noktalardan biridir.” Dünyadaki her şeyin birbirine dolaşıp karışmadan birlikte bulunduğu, “her şeyin her açıdan görülebildiği” yerdir Alef; yine kurmaca bir terim olan ve “mutlak uzayın hareketsiz merkezi” olduğu varsayılan alfa cismi’ne de bir atıfta bulunduğu düşünülür.
Kendini yenivaroluşçuluk düşüncesinin bir temsilcisi olarak tanıtan ve Dünya Neden Yoktur?, Düşünmenin Anlamı, Ben Beyin Değildir gibi kitapların yazarı teorisyen Markus Gabriel ise Kurgular eserinde Alef’in bir okuma alegorisi olduğuna işaret ediyor. Bu kavram akla hemen Paul De Man ya da Richard Rorty’nin gerçeğe dayalı söylem ile kurgusal söylem karşıtlığına dair tezleri getirse de Gabriel bu atfa, öz-referanslarına sahip bir edebi metnin söyleme anlam kazandırma kabiliyetiyle ilgili şerh düşüyor. Bu şerh, kurgusal bir temsile temas eden okurun oradaki imajlar haritasını olgusal beklentilerle çerçeveleyişine dair iddiayla yeni bir katman kazanıyor; Gabriel bunlardan hareketle Borges’in Alef’inin tutarsızlığını kanıtlamaya girişerek “dünya (bir) kurgu değildir” önermesini tartışmaya açıyor. Böylece mutlak bir bütünlükteki mutlağı kapsayan paradoksal bir nesne olarak Alef’e referansta bulunmanın imkânının koşulu, bu referansın vadedildiği çerçevenin yeni baştan inşa edilmesi oluyor. Gabriel’in bu bağlamdaki temel referanslarından biri de anlam ontolojisi teorisyenlerinden Graham Priest. Yine Priest da Borges’in Kurgular’ına (Fiktionen) dayanarak bizzat dünyanın, dünya içindeki bir nesne olarak saptanmasını mümkün kılan mereolojik bir model öneriyor.
Markus Gabriel de Kurgular’da mereolojik atom parçalarından hareketle ontolojinin sahasında bir polemiğe girişiyor. Detaylandırmak gerekirse, bir nesne, herhangi bir üst-sistemin bütününde kendisine ait gerçek parçası olmayan bir parça biçiminde tanımlandığında mereolojik atom niteliği kazanıyor ki bu model dünyanın varlığının hayal gücünün alanında konumlanmasına dönük tezlerin de savunulmasını sağlıyor. Öte yandan Gabriel bu mereolojik unsurları maddesel ya da başka bir deyişle gövdelenmiş, bedenlenmiş dinamiklerle sınırlamıyor; düşünceler, metropoller, kalabalıklar, ya da yine zihinsel durumlar gibi bileşenler de bu unsurlar arasında sayılabiliyor. Dolayısıyla bu açıdan genelde parça bütün ilişkisine dair metafizik bir inceleme sahası olarak içeriklendirilen mereoloji de metafizik bir bilme biçimi ya da ampirik gerçekliğe ilişkin maddesel içgörüler dizisi vs. olmaktan çıkıyor. Öte yandan Gabriel bir karşı tezle de başa çıkmak durumunda kalıyor: dünyanın hayalgücündeki mevcudiyeti, metafiziği fizik alanı kaplayan bir bilme biçimi halinde geri çağırıyor. Bu çatışma Borges’in bir başka hikâyesini anımsatıyor. Hikâyede imparatorluğun kartograflarının çizdiği harita ideal haline geldiğinde imparatorluk topraklarıyla eşit boyutta bir belge ortaya çıkıyordu. Zira dünyayı bir kurgu fikrine gömdüğünüzde, onu anlama yöntemlerini de kurmacanın sahasında aramak zorunda kalıyorsunuz.
"Borges’in (anlatıcı) bodrumda gördüğü (muhtemel) Alef, Alef’i bodrumda gören Borges’i kapsar. Böylece Borges, Alef’teki her şeyi ve dolayısıyla Alef’i gören kişi olarak bizzat kendisini de görür. Ancak kendini Alef’te gördüğü kadarıyla, aynı zamanda tefekkürünün gördüğü şeyin nesnesidir. Tefekkürünün nesnesi, ex hypothesi Borges’in kendisinden daha küçük olan Alef’tedir, yani tüm nesnelerin küçültülmüş kopyalarını kapsayan bir mikro kozmostur. Alef’te görünen nesneler, Alef’te görünmeleri için farklı ölçeklen(diril)meleri gerektiğinden, orijinalleriyle aynı değildir.” (Kurgular, s.126)
Gabriel buradan hareketle metafizik kurgusallığın formüle edilişindeki bir dizi sorunu saptar. Bu sorunların kaynağına ise kurgusal nesnelerin doğasını yerleştirir. Kurmaca bir dünyanın dünyanın kendisiyle ya da kendisi olarak dünya ile özdeşliğinden bahsedilemez. Zira saf ifadelerin bütününden ibaret ideal bir kurgusal temsil varsayıldığında bile burada işleyen dinamik kurgusal olmayan gerçekliğin yürürlükte olduğu bir yorumlamadır. Gabriel burada kelimelerin ve şeylerin kapsayıcı kudretleri arasındaki hiyerarşiyi tartışmaya açar. Bir nesnenin hayal edilişi onu aynı ada sahip diğer nesnelerden ayırır, bir dolu detayı, bir tür iyeliği vs. belirginleştirir; aksi halde tek bir kelimenin hayal edilmesi mutlak bütünlüğü verebilirdi. Gabriel, bu dünyanın imajlaştırılması çalışması için bir düşünce deneyine girişerek Alef hikâyesini kısmen tahrif ediyor. Bu kez Buenos Aires’te Cocinero adlı bir anlatıcı, bir bodrumun köşesinde Olam adında bir nesne buluyor:
“Borges’in “Das Aleph” adlı hikâyesine, Cocinero adlı bir anlatıcının Buenos Aires’te bir bodrumun bir köşesinde “Olam” adlı bir nesne bulduğu Olam başlıklı kaba bir yorum getirelim. Bu konu, Borges’in hikâyesindeki Alef’in aksine, ironik bir şekilde metafizikten korunmamıştır. Şimdi anlatı metninin bize sunduğu senaryoyu hayal ettiğimizde, o zaman kendimizi metafizik bir konuma mı sokmuş olduk? Peki benim uydurduğum kurgusal metinde dünya var mı?” (s.227)
Bu düşünce deneyiyle kurgu ile gerçeklik arasındaki geleneksel dikotomiye negatif ontolojinin terimleriyle bir yanıt hazırlıyor Gabriel. Bu geleneksel karşıtlığın varlığa içkin kurguları sönümleyişini tartışıyor. Ben’i sinirbilimin alanında beyne indirgeyen, psikanalizde egoya indirgeyen bakışların aksine varlıklara varlığını iade eden bu polemik görünümün de bir varlık olarak bedenlendiği yeni bir anlamlararasılık bağlamı açıyor.
Çeviri: Punctum Dergi
*Markus Gabriel, Kurgular, çeviri: Mustafa Özdemir, Ketebe Yayınları, 2024.
Comments