top of page

Yapay Zekâ ve Tırışkadan İşler


Ya gerçekten distopikse, ya hiç ilginç olmayacaksa gelecek, en klişe bilimkurgudaki duruma doğru banal ve dijital adımlarla paldır küldür ilerliyorsak ve inkâr her şeyden tatlıysa?


12/22 | Kitap

 


Yapay zekânın toplumların genel işleyişlerine, insana, doğaya ve doğa fikrine dair temel kavrayışlarımıza ve özellikle de iş süreçlerine yapacağı etkileri gözden kaçırıyor muyuz diye düşünüyordum bir ara. Yapay zekâ konusunu çok önemsememe karşın yapay zekâ üzerine kitaplar bana sıklıkla cazip gelmiyor nedense. Ama bu inceleme cazip gelmişti ve Punctum’un soruşturması için bakınırken 2022’de yayımlanmış olduğunu gördüm. E alayım bari masaya dedim. Yapay zekânın ne derece belirleyici olacağını işleyen bilimkurgu kitapları ve filmlerindeki olası gelecek tahayyüllerini okumuş ve görmüş olmak, geleceğin vaat ettiği sertliğin algılanışını yumuşatıyor mu diye de düşünmedim değil. Ya gerçekten distopikse, ya hiç ilginç olmayacaksa gelecek, en klişe bilimkurgudaki duruma doğru banal ve dijital adımlarla paldır küldür ilerliyorsak ve inkâr her şeyden tatlıysa? Steinhoff ve arkadaşlarının kitabı hiçbir şeyi değilse yapay zekâlı geleceğin öngörülebilirliğinin yaygınlığını net ortaya koyuyor. Gerçi anarşist kaynaklardan ve perspektiflerden yararlanışları sınırlı ve okurken iyi de bu söylendi” diye düşünüyor insan yer yer; belki bunun bir telafisi olarak genç yaşta kaybettiğimiz anarşist düşünür ve yazar David Graeber’in (1961-2020) Tırışkadan İşler’iyle birlikte okumuştum bu kitabı. Dolayısıyla meselenin iş süreçleri kısmı epey aklımda kaldı. Sevgili David Graeber’in daha önce makale olarak bildiğim ‘bullshit jobs’ teorisinin (bence çalışan bir Türkçe çeviriyle Türkçede ‘tırışkadan işler’in) yani çalışanların toplumsal bir faydaya / karşılığa dönüşmediğinden kuşkulandıkları ama para kazandıran iş kollarının, pratikteki çalışan deneyimlerine dair detaylı görüşmelerle genişletildiği bir kitap, Tırışkadan İşler.



Yapay zekâ tırışkadan işleri arttıracak mı azaltacak mı? Bir işi tırışkadan yapan işin kendi neliği mi çalışanın beklentileri ve motivasyonları mı? Her konuda yeni olma baskısı değer üretmenin tek koşulunun bu olduğuna dair yaygın bir kabul mü doğuruyor? Steinhoffların kitabına bir alıntıyla dönelim: “Yapay Genel Zekânın [karmaşıklık ve hız konusunda insan beyniyle yarışan veya onu geçen, genel bilgi edinip onu manipüle edebilen ve onunla akıl yürütebilen ve esas olarak sınai veya askeri operasyonların normalde insan zekâsına ihtiyaç duyulan herhangi bir evresinde kullanılabilir yapay zekâ sistemleri] yaratılması durumunda pek çokları bunun bir teknolojik tekillik durumu olacağına, yani katlanarak artan teknolojik ilerlemenin sonucunda bugün anladığımız anlamıyla insanî meselelerin sona ereceği denli büyük değişimlere yol açacağına inanıyorlar. Araştırmalar ve sermaye birikimi bir yandan devam ederken, Yapay Genel Zekânın geliştirilmesi Marx’ın halihazırda değindiği sefil senaryodan daha kötü bir sonuca, Homo sapiens’in bir artı tür olmasına kadar gidebilir. Yani Yapay Genel Zekâ insansız bir kapitalizm ihtimalini gündeme getirmektedir.” (s. 152) Bunları insansız savaş uçakları üretimiyle sahne alma iddiasında bir ülkede yazıyor, okuyor, düşünüyor olmamızda da ilginç bir yan var mı bilmem. Libya’daki Kargu-2 uçağı gerçekten tarihe bu anlamda geçti mi BM raporunda belirtildiği gibi, hiçbir insan araya girmeden kendi kendine mi karar verdi çatışmalar sırasında? Yeni gündeme gelen, Aralık ayında ilk uçuşunu gerçekleştiren ‘komutan’ uçak da dedikleri insansız savaş uçağı Kızılelma’nın en önemli özelliğinin diğer insansız savaş uçakları adına karar alıp onları yönetebilmesi olarak sunulmasına ne demeli?


İllüstrasyon: Itai Almor, 2020 [editlenmiş]


Steinhoffların kitabı (Graeber’in kavramını ödünç alıp yayacak olursak) insanın genel olarak tırışkadan bir türe dönüşümünü hazırlayan teknolojik gelişim patikasını didikliyor, inceliyor, bir sürü geri dönülesi ve tartışılası noktayı açıyor. İnsanın doğaya verdiği zarar, ekolojik duyarlılık, insanmerkezciliğin eleştirisi ve benzerlerinin, sıklıkla genel olarak insan karşıtı fikirlerin güçlenmesine ve insanı özellikle korumak gerektiğine dair etik duyarlılığı etik dışına itmesine şaşkınlıkla bakıyordum son dönemde. Buradaki beklenti, insanı tahttan indirirsek, ormanın, taşın ve suyun tahta oturacağı fantezisinden bir şekilde besleniyor. Ama tahta çok daha yakın başka güçler olduğunu Steinhofflar net hatırlatmışlar sanki bu yapay zekâ kitabında. Aslında, genel olarak insanın ivedilikle tırışkadan bir türe dönüştürülmesinin (gene pek çok bilimkurgudaki gibi banal bir sosyal tahayyülle bir grup elit insan ve teknolojik güçleri lehine elbet) önündeki mevcut tek engel insanı koruyan etik değerler gibi görünüyor. Fakat esas etik pozisyonun insanın korunması değil tam tersine insanın dokunulmazlığının sarsılması ve yıkılması olduğunu doğacı olduğunu iddia eden bir yerden öne sürdükçe (bunu sanat çok yapıyor gibi düşündürüyor bazen) yapay genel zekâ ile insanı tırışkılaştırmanın önü de açılıyor olmasın?



Nick Dyer-Witheford, Atle Mikkola Kjosen ve James Steinhoff, Yapay Zekâ ve Kapitalizmin Geleceği: İnsandışı bir Güç, çev. Barış Cezar, İletişim Yayınları, 2022.


David Graeber, Tırışkadan İşler, çev. Burak Esen, Everest Yayınları, 2021.

 

* Yazarlar, çevirmenler ve editörlerden, sene içinde yeni baskısıyla yayımlanmış, akıllarında, not defterlerinde, hayatlarında iz bırakmış kitaplara dair notları içeren, Aralık 2022'de yayımladığımız Punctum Soruşturma'nın tamamını okumak için tıklayınız.


Üst
bottom of page