top of page

Başka Başka Dünyalar: Bilimkurgu


Bilimkurgunun bilimselliğini ve fantastik edebiyatla sınırlarını tartışmaya açan söyleşinin tamamı Radyo Punctum'un sunduğu Bununiyeokudukki'nin ilk bölümünde dinlenebilir.


07/22 | Minyatür [Podcast]

 

Georges Méliès, Le Voyage dans la Lune, 1902.


Bilimkurgu bilimsel midir? Bilimkurgu ile fantastik arasında hudut çizgisini nereye çekmek gerekir? Robotlar ve yapay zekâ dünyayı ele geçirecek mi? Transhümanizm dünyaya adalet getirebilir mi? İlk bilimkurgu eserleri nelerdir? Türkiye’de bilimkurgu ne âlemde? Bilimkurgu yazını söz konusu olduğunda soruların ardı arkası kesilmez. En zoru da bilimkurguyu tanımlamak ve onu fantastik edebiyattan ve türevlerinden ayırmaktır belki. Aslında science-fiction ifadesinin doğuşu hiç de eskiye dayanmıyor. Türe ismini veren, 1908’de bilimin harikalarını anlatmak için Modern Electrics adlı dergiyi kuran Lüksemburg asıllı Hugo Gernsback. Bugün de bilimkurgunun en prestijli ödüllerinden biri onun adını taşıyor. Türkiye’de ise “bilimkurgu" karşılığını öneren kişi Orhan Duru; tarih 1973.



Ama iş türe isim bulmakla bitmiyor. Nitekim bir kesim bilimkurguyu geçen yüzyılın ilk çeyreğinde özellikle Amerika’da ortaya çıkan pulp dergilerin yaygınlaşmasına bağlarken, türün tarihini, apokaliptik sel sahnelerinin, Ay’a yolculuğun, zamanda seyahatin, uçan gemilerin ve otomatların eksik olmadığı Gılgamış Destanı’na, Samsatlı Lukianos’un Gerçek bir Olay’ına, hatta Binbir Gece Masalları’na götürenler de yok değil. Yine de bu türün ancak 17. yüzyıldan sonra, yani dünyanın çehresini değiştiren bilimsel gelişmeler ve Denizcilik ya da Keşif Çağı ile birlikte mümkün olduğunu söylemek pek yanlış olmaz. Öte yandan tanımlama ve türe sınır çekme teşebbüsleri de bereketli bir literatür oluşturuyor. Epey etkili tanımlardan biri akademisyen Darko Suvin’in 1979 tarihli makalesinde yer alır. Suvin, türü, “literature of cognitive estrangement”, yani “bilişsel olarak yabancılaştırmaya dayalı edebiyat/bilişsel yabancılaştırma edebiyatı” şeklinde tarif eder: Ampirik olana karşı “novum” yani tuhaf bir yenilik. Pozitivist dünya görüşünü temel alan ve uzayı fethetme eksenli hardcore bilimkurgunun öncü ismi Asimov ise bilimkurguyu “insanın bilim ve teknoloji seviyesindeki değişimlere verdiği tepkilerle meşgul olan edebiyat dalı” diye tarif eder. Özellikle Damızlık Kızın Öyküsü ile popülerlik kazanan Margaret Atwood ise içinde yaşadığımız dünyadan farklı dünyalardan, kendi dünyamızın gelecekteki bir halinden dem vursa da kendi edebi dünyasını bilimkurgunun dışında tutar. Zira Atwood’a göre yarı tahmin yarı hiciv niteliği taşıyacak şekilde güncel durum ve olaylardan yola çıkarak yakın gelecekle ilgili yaratıcı çıkarsamalarda bulunan her kurgu illa bilimkurgu niteliği taşımaz. Bilimkurgu ve fantastik edebiyat, doğa yasalarının hüküm sürdüğü, içinde yaşadığımız dünya ile bambaşka yasaların hüküm sürdüğü evrenlerin, sanrı ile gerçeğin ve yine bilim ile büyünün sınırında kah birleşip kah ayrılırken “başka bir dünya mümkün” şiarıyla hareket eder. Gregor Samsa’nın dönüşümü ya da başkalaşımı Todorov’a göre fantastiğin sonunu getirirken, Örümcek Adam ya da Dr. Manhattan gibi Marvel dünyasının süper kahramanları, varsayımsal bilimkurgu ile fantastiğin raylarını kesiştirir. Jules Verne denizaltılar ve balonlarla seyahata çıkarak ileride gerçekleşebileceklerin hayalini kurarken, Dünyalar Savaşı’ndan, Zaman Makinesi’nden bahseden H.G. Wells’in “bilimsel romansları” karşısında dehşete düşer. Aydınlanma döneminden sonra altın bir çağ bekleyen insanlık, otoriter ve totaliter yönetimlerin kimi zaman baskıcı kimi zaman uyuşturucu yöntemleriyle umutsuzluk deryasında yüzerken, Zamyetin, Orwell, Huxley ve Bradbury, yaşananların ve yaşanabileceklerin kara bir portresini sunar. Bu sırada Japonya semalarından bırakılan atom bombasıyla birlikte bilimkurgu birden, fantastik alemlerden gazete manşetlerine taşınarak ciddiyet kazanır. Ursula Le Guin’in ikircikli anarşist ütopyası Mülksüzler’e, Triton başlıklı heterotopyayla cevap veren Samuel Delany bilimkurgunun semantik analizini yaparken, Solaris ve Gelelecekbilim Kongresi gibi başyapıtların yazarı Stanislaw Lem, bilimsel olarak şimdi (ya da gelecekte) mümkün olan (olabilecek) ile asla mümkün olamayacak arasında ihtimalleri değerlendirerek edebi yaratımın farklı ontolojilerine kafa yorar. Robotlar, uzay yolculuğu, galaksinin fethi, zaman yolculuğu gibi belli başlı bilimkurgusal temaların temelini atan Isaac Asimov, Edward Gibbon'ın Roma İmparatorluğu'nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi’nden esinle kaleme aldığı ve Hugo komitesi tarafından bir kereye mahsus olarak verilen gelmiş geçmiş en iyi bilimkurgu fantezi üçlemesi ödülüne layık görülen Vakıf’la bundan on binlerce yıl sonrasına taşınan 1880’lerin Britanya İmparatorluğu monarşisinin psiko-tarihine gömülüp Batı Avrupa’nın emperyalist ve sömürgeci anlayışını galaksi çapında sürdürürken ya da bilime fetişizm raddesinde bağlı Arthur C. Clarke sorgusuz sualsiz bir teknolojik ilerlemenin insanlar için tek ve en iyi olduğu düşüncesiyle dev uzay gemileri, yüce makineler, gezegenler inşa ederken eleştiri oklarına hedef olur. Ursula Le Guin bilimkurguda kadının tâbi konumuna, proletaryanın adının olmamasına, öylece yok ediliveren isimsiz milyonlara, kısacası toplumsal “öteki”ye dikkat çekerken ve sosyalizmin hiç alternatif olarak düşünülmemesinden şikayet ederken, Sheppertonlı Kahin Graham James Ballard modern teknolojinin yeni imkânlarının yarattığı psikopatolojilere eğilerek, otomobilin ekolojisini ele aldığı Crash’de kendi iç uzaylarında yaşayan hastalıklı insanların yanı sıra, şimdide yaşanan geleceği, hissin ölümünü, yapay cennetleri, kitlesel şöhret kültürlerinin yaratacağı ego krizini, anlamsız şiddet eylemlerini, tüketim kültürünü ve öznenin dağılmasını odağa çektiği yeni bir bilimkurgu edebiyatına imza atar.




Total Recall, The Minority Report gibi şaheserleriyle bilimkurgu dünyasında ayrıksı bir yere sahip Philip K. Dick, Android'ler Elektrikli Koyun Düşler mi?’de insanı androidden ayıran şeyi sorarak bir insan felsefesinin peşine düşer. Richard K. Morgan ise, Altered Carbon’da bedenden bedene aktarılabilen zihinlerle gerçekleşmiş transhümanist bir dünyayı anlatırken ölümsüzlük hülyasının zenginle fakir arasındaki uçurumu nasıl daha da derinleştirdiğini vurgular. Yine insan ve cyborg arasındaki tek farkın “ruh” olup olmadığını sorgulayan Ghost in the Shell gibi mangalar artık sinemanın vazgeçilmezleri arasına yerleşirken, cyber-punk’ın temellerini atan William Gibson’ın Neuromancer’ı, Fassbinder’in 1973 tarihli iki bölümlük televizyon dizisi Welt am Draht’ı (Yalancı Dünya’sı) ve Baudrillard’ın Simülakrlar ve Similasyon’u Matrix dünyasının öncüleri olurken, Spielberg’in, Ernest Cline’in aynı adlı romanından beyaz perdeye uyarladığı Ready Player One ise metaverse geleceğinin bir ön izlemesini sunar. Nolan’ın Interstaller ve Westworld’ü, Denis Villeneuve’ün Ted Chiang’ın "Story of Your Life” adlı kısa hikâyesinden sinemaya uyarladığı Arrival, yine yakın geleceğe dair kehanetler sunan Black Mirror, bilimkurgu ile fantastiği görsel şölenlerde harmanlayan Love, Death & Robots gibi diziler, artık ana akım haline gelmiş bilimkurgunun zafer tacını taşırken, ülkemizde de bilimkurgu, öncü yayınevlerinin çabalarıyla sadık bir okur kitlesi ediniyor.



Vaktiyle gerçeklerden kaçış edebiyatı olarak görülen bilimkurgu bugün, susturulan, yok sayılan, bastırılan sayısız farklı gerçekliğin sesi oluyor; hem gündelik hayatın siyasal ve felsefi eleştirisi olma işlevini yerine getiriyor hem de farklı geleceklerin, farklı dünyaların mümkün olduğu şiarıyla başka dünyaların peşine düşerek gerçekliği ve seçenekleri çoğullaştırıyor. Böylece insanların hem distopik ve apokaliptik bir gelecekten kaçınması için alarma basarken hem de ütopya idealininin, umut ilkesinin bayraktarlığını yaparak tarih treninin imdat frenini çekiyor.


 

Radyo Punctum’un sunduğu Bununiyeokudukki, ilk bölümde, Murat Güney’in derlediği Başka Dünyalar Mümkün (Varlık, 2007, çev. kolektif ), Rafet Arslan’ın hazırladığı Ballard Kitabı (Simurg Art Yayınları, 2021) ve Margaret Atwood’un bilimkurgu ve hayalgücü üzerine yazdıklarını bir araya getiren Başka Dünyalar’dan (Kolektif Kitap, 2017, çev. Selin Siral) hareketle bilimkurgunun köklerine ve geleceğine bir göz atıyor.

Üst
bottom of page