Utku Özmakas ile Yasin Karaman söyleşisinin tamamı Radyo Punctum’un sunduğu Studium’un ilk bölümünde dinlenebilir.
07/22 | Minyatür [Podcast]
Yasin Karaman: Türkçede ‘’eleştiri’’ kelimesinde çok duyulmuyor ama, kritik’in, Yunancadaki krinein’den gelmesi, oradaki literal anlamının da ‘ayırma’, bir tür ‘ayıklama’, ‘yarma’ eylemi olması [önemli]. Almancada herhalde entscheidung, karar verme, yargıda bulunmanın içerisinde olan o scheidung, bir tür ‘ortadan ikiye bölme’ anlamına da geliyor. Türkçede yargıç, yargıda bulunma’da bunun yankıları duyuluyor. (Nedense aklıma Gecelerin Yargıcı [geldi], 90’arda bir dizide Gecelerin Yargıcı figürü vardı… bizim eleştirmen figürümüze çok uygun değildir galiba.) Herhalde eleştirmen ve eleştiri bu etimolojik analizin güzergâhını izlediğimizde bir tür ‘cerrahi eylem, diseksiyon, ‘parçalara ayırma’, cerrahi eylemle bedenin parçalara ayrılması, kalbin bir yere, bedenin uzuvlarının bir yere konması gibi… ama eninde sonunda eleştiri ile mumyalama faaliyeti: ‘parçalara ayırma’ derken metnin içini boşaltma mı yoksa daha zenginleştirme mi…. Etimolojik analiz çoğu zaman yaptığı gibi bizi yanlış bir yönde, yanlış bir güzergâhta götürüyor olabilir mi acaba…. Sen ne düşünürsün?
Utku Özmakas: Haklısın aslında. Sadece burada bu diseksiyon metaforunu kullandığın için söyleyeyim, ‘teşrih etme’ diye mi çevirmek lazım, bizde eleştiri teşrih kısmını yapıyor da; yani analiz, parçalara ayırma kısmı var da, sentezde problem var galiba. Parçalara ayırmak iyi hoş, ama, biraz da sentez haline getirmek, birleştirmek lazım.
Y.K.: Daha böyle gotik, Dr. Frankenstein tarzı bir birleştirmeye doğru mu gidiliyor acaba o durumda? Ortaya daha canavarsı figürler mi çıkıyor, ki aslında eleştirinin de biraz teratolojik dedikleri, canavar bilimi anlamında, bir tür canavarı davet etmeli ya da oradaki, metindeki o evcilleştirilmişin içindeki canavarsı olanı, tuhaf olanı mı ortaya çıkartmalı eleştirmen? Oradaki metni daha yadırgatıcı bir yere doğru mu götürmeli, bilmiyorum.
U.Ö.: Bu söylediğini yapması için galiba önce kendi canavarca taraflarıyla yüzleşmesi lazım. Bizde eleştirinin öyle canavarca bir tarafı var mı çok emin değilim. Çünkü, biraz, ilerleyen dakikalarda konuşuruz ama eleştiri ve tanıtımı da birbirinden ayırmak gerekecek bu noktada. Bizde eleştiri denen yazıların büyük bir kısmı biraz tanıtım yazısı gibi ve dolayısıyla pek öyle canavarca değil, çok evcil bir şey. Fakat eleştirinin evcilliğini nerede bozacağını söylemek de kolay değil. O da çok ince, ip üstünde; sen biraz ortadan yarma, orta olanı bulma dedin ve başlığımız da Hayranlık’tan Linç’e, dolayısıyla iki terimin ortasını bulmak kolay bir iş değil, kabul etmek lazım. Aristoteles’e biraz hürmet edelim aslında, değil mi?
Y.K.: Çok haklısın. Uçları, ekstrem noktaları tespit etmek belki kolay ama ara güzergâhları, aradaki renkleri görmek herkesin harcı olmuyor. Yoksa hayranlık beyan etmek çeşitli sebeplerle, gerçekten nahif bir biçimde metne hayran olmak ve bunu telaffuz etmek, yani o duygusal frekansı paylaşmak istemek öteki tarafta bir tür öfke ve nefret duygusu [uyandırıyor], hatta daha karanlık duygularla, linç etmek bir anlamıyla, herhalde konum alınacak en rahat pozisyonlar. Ama dediğin gibi, metnin canlı olan kısmıyla, parçalanabilecek, ortadan kaldırılabilecek kısımlarını ayırmak herhalde en zor eylemlerden, kolay gibi görünen zor eylemlerden birisi sanırım.
U.Ö.: Kesinlikle
Y.K.: Bizde herhalde hem kişisel olarak hem metne hayran olmaktan dolayı onu hızlı bir biçimde tanıtma ve başkalarına duyurma eyleminin ya da ihtiyacının karşısında, hiç eksikliği hissedilmeyen şeylerden bir tanesi de herhalde ülkemizde, linç.
댓글