Hayatta Kalmak: Metot
- Michel Houellebecq
- 2 Ağu
- 10 dakikada okunur
Michel Houellebecq
Çeviren: Oğuz Tecimen
Hakikat infial uyandırır. Ama hakikat olmadan hiçbir şeyin değeri yoktur. Dünyaya dürüst ve saf bir bakış başlı başına bir şaheserdir. Dertlendiğin konularda dümdüz hakikati söyle; yalınkat gerçeği söyle, ne az ne çok. Mutluluktan korkma; çünkü yok.
08/25 | Eleştiri

BAŞLANGIÇTA ISTIRAP VARDI
“Evren feryat ediyor. Beton vurula vurula duvar yapılırken
maruz kaldığı şiddetin izini taşıyor.
Beton feryat ediyor. Bitki inliyor hayvanın dişleri arasında.
Peki ya insan? İnsana ne demeli?”
Dünya kat kat açılmış bir ıstıraptır. Kökeninde boğum boğum bir ıstırap vardır. Kâinat hem genleşip yayılır hem de büzüşüp çöker. Her şey ıstırap çekerek varlığa gelir. Hiçlik acıdan titreşerek varlığa gelir: hummalı bir zillet içinde.
Varlıklar çeşitlenip karmaşıklaşırken asli doğalarından bir şey kaybetmezler. Belli bir bilinç seviyesinden itibaren sökün eder çığlık. Bu çığlıktan hasıl olur şiir. Dil de böyle söze gelir.
Şiirin ilk adımında kökene dönmek vardır. Istıraba dönmek.
Istırabın her hali önemlidir; hiçbiri diğerinden daha esaslı değildir. Her ıstırap iyidir; her ıstırap faydalıdır; her ıstırabın meyvesi vardır; her ıstırap bir evrendir.
Henri bir yaşında. Yerde yatıyor, altını kirletmiş; inliyor. Annesi karo zeminde takır tukur topuk sesleri çıkararak bir oraya bir buraya gidip geliyor, sutyenini ve eteğini arıyor. Akşamki randevusuna yetişme telaşında. Karo zeminde kıvranan, altına sıçmış o küçük şey sinirini bozuyor. Kadın dayanamayıp çığlığı basıyor. Henri daha da şiddetli inliyor. Sonra kadın çıkıp gidiyor.
Henri’nin şairlik kariyeri böyle başlıyor.
Marc on yaşında. Babası kanser, hastanede ölüm döşeğinde. Gırtlağına borular sokulmuş, seruma bağlı bu haşat olmuş mekanizma onun babası. Yalnızca bakışları yaşıyor; gözlerinden ıstırap ve korku akıyor. Marc da ıstırap çekiyor. O da bir o kadar korkuyor. Babasını seviyor. Ama aynı zamanda babasının ölmesini istediği için de suçluluk duymaya başlıyor.
Marc’ın işi zor. İçinde ıstırabı besleyip büyütmek zorunda kalacak, o hususi ve velut ıstırabı: Mukaddes Suçluluk Duygusunu.
Michel on beş yaşında. Daha önce hiçbir kız onu öpmemiş. Sylvie’yle dans etmek istiyor; ama Sylvie Patrice’le dans ediyor, belli ki bundan zevk alıyor. Michel donakalmış duruyor; müzik varlığının derinlerine nüfuz ediyor. Muhteşem bir slow dans, gerçeküstü güzellikte. Bir insanın bu kadar ıstırap çekebileceğini bilmiyordu Michel. Çocukluğu, ta ki şu âna kadar, mutlu geçmişti.
Michel ıstıraptan buz kesen kalbi ile müziğin altüst edici güzelliği arasındaki karşıtlığı asla unutmayacak. Duyarlılığı oluşum halinde.
Dünya ıstıraptan müteşekkilse şayet, esas itibariyle özgür olmasındandır. Sistemi oluşturan parçaların özgür oyununun zorunlu sonucudur ıstırap. Böyle bilmeli, böyle söylemelisin bunu.
Istıraptan kendine bir gaye devşirmen mümkün olmayacak. Neyse odur ıstırap, dolayısıyla gaye haline gelmeyecektir.
Istırabın bizde açtığı yaralarla birlikte, hayat gaddarlık ile sinsilik arasında gidip gelir. Öğren bu iki hali. Tatbik et. Dört dörtlük bilgisini edin. Neyle ayrıldıklarını, neyle birleştiklerini tespit et. Böylelikle pek çok çelişki çözülecektir. Sözün kuvvet ve genlik kazanacaktır.
Modern çağın alameti farikalarını düşününce, aşk artık tezahür etmiyor bile olabilir; ama aşk ideali zayıflamış değil. Bütün idealler gibi o da esasen zamanın dışında konumlanmıştır, o yüzden ne zayıflayacak ne de yok olacaktır.
İdeal ile reel arasındaki bariz uyuşmazlık, sürüsüne bereket ıstırapların kaynağıdır.
Ergenlik yılları önemlidir. Geliştirdiğin aşk tasavvuru olabildiğince ideal, olabildiğince asil ve mükemmel bir düzeye geldi mi, hayatın kaydı demektir. Bundan böyle hiçbir şey sana yetmeyecektir.
Kadınlarla ilişkin olmuyorsa (çekingenlikten, çirkinlikten veya başka bir sebepten), kadın dergileri oku. Bunlar da sana hemen hemen aynı ıstırapları yaşatacak.
Aşksızlığın dibine vur. Kendinden nefret etmeye alış. Kendinden nefret etmeye, başkalarını küçümsemeye. Başkalarından nefret etmeye, kendini küçümsemeye. Hepsini karıştır. Sentez yap. Hayatın keşmekeşinde daima kaybeden ol. Evren diskotek gibidir. Bol bol hüsran biriktir. Şair olmayı öğrenmek yaşamaya dair bildiklerini unutmaktır.
Geçmişini ister sev ister nefret et; varlığı gözünün önünden gitmez. Kendine dair dört dörtlük bir bilgin olması gerekir. Böylece derin benliğin kerte kerte senden ayrılacak, süzülerek gün yüzüne çıkacaktır; vücudun ise yerinde kalacak – şişecek, kabarcıklanacak, pul pul olacak; olgunlaşıp yeni ıstıraplara hazır hale gelecektir.
Hayat bir dizi yıkım sınavıdır. İlk sınavları geç, sonrakilerden kal. Hayatını mahvet, ama az da olsa bir pay bırak, toptan içine etme. Acı çek, daima acı çek. Istırabı bütün gözeneklerinde hissetmeyi öğren. Evrenin her parçası senin için şahsi bir yara olmalı. Ama her şeye rağmen hayatta kalmak zorundasın – en azından bir süre.
Çekingenlik hor görülesi bir şey değildir. İç zenginliğin tek kaynağı olarak da görülmüştür; ki bu pek de yanlış değildir. Kaldı ki ilginç zihinsel fenomenler irade ile eylem arasındaki o anlık farkta tezahür etmeye başlar. Bir insanda bu fark yoksa hayvanlıktan pek de çıkamamış demektir. Çekingenlik şair için mükemmel bir kalkış noktasıdır.
Hayata karşı derin bir hınç besle içinde. Bu hınç her türlü hakiki sanatsal yaratım için zorunludur.
Olur ya, bazen hayat düpedüz saçma sakil gelecektir. Fakat hınç daima yakında durmalı, el altında bulunmalı – ifade etmemeyi tercih etsen bile.
Daima kaynağa dön, ıstıraba.
Başkalarında dehşetli bir acımayla küçümseme karışımı bir duygu uyandırdığında, bil ki doğru yoldasın. Yazmaya başlayabilirsin.

DİLE GETİRMEK
“Bir kuvvet fiile geçip zamana açıldığında
harekete dönüşür.”
Istırabını belirli bir yapı dahilinde ifade etmeyi beceremezsen, sıçtın demektir. Istırap seni çiğ çiğ yiyecek, içeriden kemirecek ve ıstırabın nasıl bir şey olduğunu yazmaya vakit kalmayacak.
Derdini bir yapıya oturtmak intihardan kurtulmanın tek yoludur. Ki intihar hiçbir şeyi çözmez. Baudelaire yirmi dört yaşında intihar teşebbüsünde başarılı olsaydı ne olurdu bir düşün.
Kendini bir yapı dahilinde ifade etmeye inan. Eskiden kalan vezinlere de inan. Vezinli şiir yazmak iç yaşamı özgürleştiren güçlü bir araçtır.
Yeni bir form icat etmek zorunda hissetme. Yeni formlar enderdir. Yüz yılda bir tane çıksa yine iyi. Kaldı ki yeni formlar yaratanlar illa en büyük şairler değildir. Şiir dil üstüne bir çalışma değildir; en azından esas itibariyle. Kelimeler bütün toplumun sorumluluğundadır.
Yeni formların çoğu sıfırdan yaratılmaz, yavaş yavaş önceki formlardan türer. Araç kerte kerte yolunu bulur; hafif değişimler geçirir; birbirine bağlanan bu etkilerden doğan yenilik, eser yazılıp bitene kadar ortaya çıkmaz genelde. Canlılığın evrimiyle pekâlâ kıyaslanabilecek bir şeydir bu.
İlkin dile gelmeyen çığlıklar atacaksın. Sık sık bu çığlıklara dönmeye meyledeceksin. Olur öyle. Şiir gerçekte sözlü ifadeden biraz önce gelir.
İhtiyaç duyduğunda yine dilsiz çığlıklara dal. Abıhayat niyetine. Ama unutma: En azından arada bir içinden çıkamazsan, helak olursun. İnsan organizmasının sınırları var.
Istırabın doruklarında artık yazamayacak hale geleceksin. Gücünü toplayabilirsen, dene yine de. Sonuç muhtemelen kötü olacaktır; muhtemelen, kesinlikle değil.
Asla çalışma. Şiir yazmak çalışma değildir; vazifedir.
Belli bir formu (örneğin aleksandrin) kullanmak için çaba harcaman gerekiyorsa, bırak gitsin. Bu tür çabalardan hiçbir zaman verim alamazsın.
Öte yandan hissizlikten kurtulmaya yönelik daimi ve istikrarlı bir çabadan verim alırsın. Elzem olan çaba budur.
Form konusunda kendinle çelişmekten hiç çekinme. Dallanıp budaklan, gerektiğinde yön değiştir. Tutarlı bir kişilik sahibi olmaya kendini zorlama; istesen de istemesen de, içinde böyle bir kişilik var.
Kendin için denge unsuru olabilecek hiçbir şeyi ihmal etme. Ne de olsa senin için mutluluk diye bir şey yok; orası belli, hem de öteden beri. Ama olur da mutluluğa benzer bir şeyler yakalayabilirsen, sakınma. Hiç tereddüt etme.
Nasılsa geçip gidecek.
Varoluşun ıstıraplardan oluşan bir dokudan ibaret. Bu ıstırapları tutarlı bir forma nasıl oturtabileceğini düşün. Bu aşamada hedefin: buna yetecek bir ömrünün olması.

SAĞ KALMAK
“Ancak gülünç duruma düşerek para kazanılabilen
tek meslek edebiyattır.”
Jules Renard
Ölü bir şair yazamaz. Bu yüzden önemlidir hayatta kalmak.
Mantığı basit olsa da buna tutunmak zaman zaman zor olacak. Özellikle de uzun süre hiçbir şey yaratamadığın kısırlık dönemlerinde. Böyle zamanlarda hayata tutunmak kahredici ve boş gelecek; nihayetinde, artık yazmayacağım diyeceksin.
Buna tek cevabım var: Aslında yazıp yazmayacağını bilmiyorsun. Kaldı ki dürüstçe kendini sorguladığında, sonunda bilmediğine ikna olacaksın. Tuhaf vakalar malum.
Yazmayı bırakmak form değişikliğinin habercisi olabilir. Ya da konu değişikliğinin. Belki de her ikisinin. Yahut gerçekten de yaratıcılığının ölümünü haber veriyor olabilir. Ama öyle olup olmadığını bilmiyorsun. Varlığında seni yazmaya iten şeyin ne olduğunu asla tam olarak anlayamayacaksın. Ancak çelişkili biçimlerde yaklaşık olarak anlayacaksın. Bencillik mi adanmışlık mı? Zalimlik mi merhamet mi? Hepsi olabilir. Bu da nihayetinde bilmediğini kanıtlıyor; öyleyse biliyormuş gibi davranma. Bilmezliğinin karşısında, kendindeki bu gizemli şey karşısında, dürüst ve alçakgönüllü ol.
Uzun yaşayan şairlerin toplamda daha fazla üretmesi bir yana, yaşlılıkta hususi bedensel ve zihinsel işlevler yerli yerine oturur; bunu tanımamış, tatmamış olmak büyük kayıp olacaktır.
Gelgelelim sağ kalmak son derece zordur. Pessoa tarzı bir strateji benimsenebilir: basit bir iş bul, hiçbir şey yayımlama, sakin sakin ölmeyi bekle.
Yaşarken önemli zorluklarla karşılaşacaksın: zamanının boşa gittiğini hissedeceksin, bulunduğun yere ait olmadığını, hak ettiğin değeri görmediğini... Bütün bunlar çok geçmeden katlanılmaz hale gelecek. Alkolden uzak durmak zor gelecek. Yolun sonu burukluk ve huysuzluğa çıkacak, hemen ardından hissizlik gelecek ve bütün bunlar yaratma kısırlığıyla tamamına erecek.
Demek ki bu çözümde birtakım sıkıntılar var, ama genel olarak başka bir çözüm de yok. Psikiyatrları da unutmayalım, hasta raporu alabilirsin onlardan. Öte yandan psikiyatri hastanesinde uzun süre kalma sakın: Çok yıkıcıdır. Buna son çare olarak başvurmak gerekir, berduşluğun alternatifi olarak.
Toplumsal dayanışma mekanizmalarından (işsizlik maaşı vs.) bol bol faydalanmak gerek, keza hali vakti yerinde olan arkadaşların maddi desteğinden de. Bu konuda fazla suçluluk duygusu geliştirme. Kutsal bir parazittir şair.
Şair kutsal bir parazittir; Eski Mısır’daki bokböcekleri gibi, çürüyen varlıklı toplumların leşlerinden beslenip geliştiği olur. Ama tutumlu ve kuvvetli toplumların ortasında da yeri vardır.
Kendini paralaman gerekmiyor. Boksörler kendini paralar, şairler değil. Ama her şeye rağmen az da olsa bir şeyler yayımlamak gerekir; öldükten sonra itibar görmek için şarttır bu. Asgari ölçüde bir şeyler yayımlamazsan (ikinci sınıf dergilerde sadece üç beş metin bile olabilir), geleceğe varlığı fark edilecek bir şey bırakmamış olursun; hayattayken nasıl kimse farkına varmıyorsa öyle kalırsın. Dehanın kralı olsan bile, bir iz bırakman gerekir; kalıntıları gün yüzüne çıkarma işini edebiyat arkeologlarına bırak.
Bunlar boşa gidebilir tabii; ki çoğu zaman öyle olur. Günde en az bir defa kendine tekrar et: Aslolan, elinden geleni yapmaktır.
Sevdiğin şairlerin biyografilerini okumak faydalı olabilir; bu birtakım hatalardan kaçınmanı sağlayacaktır.
Bil ki maddi olarak hayatta kalma probleminin genelgeçer iyi bir çözümü yok; ama pek çok kötü çözümü olduğu vaki.
Yaşam alanı genel olarak problem teşkil etmesin; bulduğun yerde yaşa. Yalnız gürültücü komşulardan uzak durmaya çalış, sırf varlıklarıyla bile mutlak bir zihinsel ölüme yol açabilirler.
Ufak tefek işlere girerek toplumun işleyişine dair birtakım bilgiler edinebilirsin, bunlardan nihayetinde eserinde kullanabileceğin şeyler çıkabilir. Öte yandan tutunamayanlar arasına gireceğin bir berduşluk dönemi de başka bilgiler getirecektir. İdeal olan, ikisi arasında gidip gelmektir.
Hayatın diğer gerçekleri, uyumlu bir cinsel hayat, evlilik, çocuk sahibi olmak hem faydalı hem semerelidir. Ama bunlara kalıcı olarak erişmek neredeyse imkânsızdır. Bunlar sanatsal açıdan bilinmeyen topraklardır.
Genel olarak burukluk ile kaygı arasında savrulup duracaksın. İki durumda da alkol imdadına yetişecek. Esas olan, eserini gerçekleştirmeni sağlayacak bu gevşeme anlarına ulaşman. Bu anlar kısa sürecektir; yakalamak için kendini zorlaman gerekir.
Mutluluktan korkma; çünkü yok.

PUAN ALACAĞIN YERDEN VUR
“Tanrı’nın huzuruna makbul bir insan olarak çıkmaya
gayret et, alnının akıyla çalışan ve hakikat kelamını
hakkıyla taksim eden bir işçi gibi.”
(II Timotheos 2:15)
Sırf bilmek için bilgi peşinde koşma. Doğrudan duygudan kaynaklanmayan her şeyin şiirde değeri sıfırdır.
(Burada elbette duyguyu geniş anlamıyla almak gerek; bazı duygular ne hoş ne de nahoştur; yabancılık hissi de böyledir genelde.)
Duygu neden zincirini ortadan kaldırır; yalnızca duygudur şeyleri kendi içinde algılamamızı sağlayan; bu algıyı aktarmaktır şiirin amacı.
Felsefe ile şiirin amacı bu bakımdan özdeştir, onları birbirine bağlayan gizli ortaklığın kaynağında bu vardır. Bu ortaklık esasen felsefi şiirler yazmakla tezahür etmez; şiir gerçekliği kendi yollarından keşfetmelidir, salt sezgilerle, dünyanın zihinsel olarak yeniden kurgulandığı bir filtreden geçmeden. Şiir formunda ifade edilen felsefe de bunu sağlamaz, ki çoğu zaman sefil bir aldatmacadan başka bir şey değildir. Gelgelelim yeni bir felsefenin en ciddi, en dikkatli ve verimli okurları çoğu zaman şairler arasından çıkar. Keza şiirdeki gizli hakikatleri ayırt edebilmek, açığa çıkarıp kullanabilmek ancak bazı filozofların harcıdır. Bu filozoflar dolaysız tefekkürde ne buluyorlarsa şiirde bir o kadar şey bulurlar, dünyanın yeni bir tasavvurunu oluşturacak malzemeyi de –kendilerinden önceki filozoflardan ziyade– yine şiirde bulurlar.
Filozoflara hürmet et etmesine ama onları taklit etme; senin yolun maalesef başka yerde. Yolunun nevrozla ayrılmaz bir bağı var. Şiir deneyimi ile nevroz deneyimi kesişen, iç içe geçen ve çoğu zaman sonunda kaynaşan yollardır; bu kaynaşma da şiir cevherinin nevrozla oluk oluk akan kanda çözünmesiyle gerçekleşir. Seçme şansın yok. Başka yol yok.
Habire saplantılarınla uğraşmak sonunda acınası bir enkaza dönüştürür seni, ya kaygıdan yiyip bitirirsin kendini ya da heba olursun hissizlikten. Ama tekrar edeyim, başka yol yok.
Dönüşü olmayan noktaya varman gerek. Çemberi kırman gerek. Yerle bir olmadan önce birkaç şiir üretmen gerek. Engin boşluklara bakmış olacaksın. Bütün büyük çileler sonsuzluğa açılır.
Nihayetinde aşk bütün sorunları çözer. Keza bütün büyük çileler sonunda bir hakikat bölgesine çıkar. Başka bir âleme açılır, son derece acı verici olsa da bakışın enginlik ve berraklık kazandığı bir yere. Orada nesneler arınmış halde sarih hakikatleriyle apaçık görünür.
Doğrunun, Güzelin ve İyinin özdeşliğine inan.
Yaşadığın toplum seni yok etmeye kilitlenmiş. Aynı şekilde karşılık vermek boynunun borcu. Toplumun kullanacağı silah kayıtsızlık. Sakın aynı tavrı benimseme. Hücuma geç!
Her toplumun daha az dirençli noktaları, yaraları vardır. Yaraya parmağını koy, sıkı sıkı bastır.
Kimsenin duymak istemediği konulara gir. Sahne arkasına. Hastalık, can çekişme, çirkinlik üzerinde dur. Ölümden, unutuluştan bahset. Kıskançlıktan, gamsızlıktan, hüsrandan, aşksızlıktan. Zillet ol ki hakiki olasın.
Hiçbir şeye bağlanma. Ya da bağlan ama sonra hemen ihanet et. Hiçbir teorik bağlılık seni uzun süre alıkoymasın. Militanlık mutlu kılar, seninse mutlu olmakla işin yok. Sen mutsuzluğun tarafındasın; karanlık cenahsın.
Misyonun öncelikle bir şey önermek değil, bir şey kurmak da değil. Böyle şeyler yapabiliyorsan, yap gitsin. Savunulamayacak çelişkilere varıyorsan, söyle gitsin. Zira en temel misyonun Gerçeğe giden bir tünel kazmak. Sen mezar kazıcısın, aynı zamanda kadavrasın. Toplumun cesedisin. Toplumun cesedinden sorumlusun. Her şeyden sorumlusun, aynı ölçüde. Öp toprağı, pislik!
Masumiyet nedir, suçluluk nedir, belirle bunları. Önce kendinde. Kılavuzun bu olsun. Başkalarını da esirgeme. Ölçüp tart onların davranışlarını da mazeretlerini de; yargıla sonra, hiç taraf tutmadan. Kendini bağışlamıyorsun; kimseyi bağışlama.
Zenginsin. İyiyi de Kötüyü de biliyorsun. Bunları birbirinden ayırmaktan asla sakınma; hoşgörü tuzağına düşme sakın, çağın bu zavallı damgasına takılıp kalma. Şiirde mutlak ahlaki hakikatler kurma imkânı vardır. Bütün gücünle özgürlükten nefret et.
Hakikat infial uyandırır. Ama hakikat olmadan hiçbir şeyin değeri yoktur. Dünyaya dürüst ve saf bir bakış başlı başına bir şaheserdir. Bu kıstasla bakıldığında, orijinalliğin pek bir önemi yoktur. Buna kafa yorma. Orijinallik kusurlarının toplamından çıkacaktır nasılsa. Dertlendiğin konularda dümdüz hakikati söyle; yalınkat gerçeği söyle, ne az ne çok.
Hem hakikati hem de dünyayı sevmen mümkün değil. Ama seçimini yaptın zaten. Artık mesele bu seçime bağlı kalmak. Metin ol. Umut edecek bir şeyin olduğundan değil. Bilakis bil ki çok yalnız kalacaksın. Çoğu insan ya hayatla uzlaşır ya da ölür. Sen canlı müntehirlerdensin.
Hakikate yaklaştığın ölçüde yalnızlığın artıyor. Bina harika ama metruk. Boş odalarda yürüyorsun, boşlukta adımların yankılanıyor. Ortam durgun ve sakin; nesneler heykelleşmiş sanki. Bazen ağlamaktan alamıyorsun kendini, görüş berraklığı o kadar zalim ki. Geri dönmek istiyorsun, bilmemenin puslu havasına; ama içten içe biliyorsun artık çok geç olduğunu.
Devam et. Korkma. Beterin beteri çoktan geçti. Tabii hayat yine paramparça edecek seni; ama sen kendi adına hayatla hesabını kapadın. Unutma: Aslında zaten ölüsün. Şimdi ebediyetle baş başasın.
Kaynak: Michel Houellebecq, “Rester vivant: méthode”, Rester vivant et autres textes, Flammarion, 1997, ss. 8-27; ilk edisyon: Les Éditions de la Différence, 1991.







