top of page

Çin Geleneksel Resim Sanatında Fark: Sahtenin İzi


Zamanla gerçek eserlere ulaşmak imkânsız hale geldikçe ya da orijinal eser ortadan kayboldukça (...), ikizleri olarak adlandırılan ama elbette mutlaka bir renk değişimi, fırça darbesi vb. ince farklar barındıran kopyalar da gerçek eser olarak kabul görmeye başlar.


12/22 | Makale

 


Temelinde yer alan kavramların çoğu, Batı felsefesinin düşündüğü bireyi değil, yaşamı anlamaya yönelik olan Çin felsefesi, olasılıkla bu nedenle, Batılılarca ilerlemeci olmadığı sanılan bir düşünceler sistemidir. Peki, hayat ilerlemez mi?

Bu yazı, aşina olduğumuz bazı Batı felsefesi kavramlarının kıyısından yürüyerek, tekrarın gücüne sığınarak Laozi’nın (老子) ve ardıllarının yolunu takip edecek ve hayatın nereden nereye aktığına bakmayı deneyecek.


İlk soru: Dao (道) nedir?


Daoizme göre hayat süreğendir; ilerleyen bir olaylar örgüsünden ziyade, oluş içinde oluşlar sarmalını sürdürmeye yönelik olarak çalışır. Orada şaşırmaya yer yoktur, ölüm vardır; her şey bir sürecin içinde devinip nöbetleşerek; çatışarak değil işbirliği yaparak kesintisiz ve tutarlı bir şekilde hayatın devamını sağlar. Yin yang (阴阳) ikiliği, karşılıklı çalışan, biri yükselirken diğeri alçalan, biri kapanırken diğeri açılan, biri kuvvede kalırken diğeri fiilleşen bir sistemdir. Bu sistem içinde yokluk, boşluktur. Durağanlaştığında karşıtı ona sızmaya başlar, kimi zaman. Kimi zaman doldurur, kimi zaman boşaltır. Boşluk olmadan fiil olmaz. Bunların hepsi plansız bir düzenin akışıdır. Kökene dair farklı okulların, farklı düşünceleri vardır. Hemen hepsinin odaklandığı ise olup biten değil, süren’dir: sürüp gidene dair anlam önerir Çin felsefesi; onda birey özneleşmez, ölüm ya da yaşam semavi dinlerdeki kadar kutsanmaz. Zaten Çin düşünce sistemleri din değildir. Yüzyıllar içinde, coğrafyanın da büyüklüğünden dolayı, Budizmin büyük etkisi Daoist ve Konfüçyanist düşünceyi etkileyip günlük yaşamı düzenleyecek kurallarla karışmış ve insanların pratiğini şekillendirip kimi alışkanlıklara dönüşmüş ve hatta “üçlü sistem” olarak anılmış olsa bile, bu karışımı ya da tek başına Daoist, Konfüçyanist düşünceyi din olarak tarif edemeyiz. Konfüçyanist düşünce ve ardıl yaklaşımları, düşünüldükleri çağın savaşları dolayısı ile dağılmış, yozlaşmış toplumu düzenlemek içindirler; toplumun sınıflandırılıp daha iyi yönetilmesine dairdirler. Roller bellidir: hükümdar bilge, daha doğrusu bilge olması, toplumu doğru yönetebilmesi beklenendir. Konfüçyanizm odağını buradan kaydırmaz. Aynı zamana tarihlenen Daoizm’de de bilge ve bilgeler vardır, ancak bilgeliğin yolu, Konfüçyüs düşüncesinden başkalaşarak, topluma değil yaşama odaklanarak açıklanır. Daozim’de “karşılıklık” vardır, yin ve yang. Olanlar, kucaklaşıp ayrılarak, inip çıkarak, alçalıp yükselerek, kırılıp koparak, doğup batarak, şekil-renk-durum değiştirerek, kendiliğinden olurlar. Her oluş sonrası bir fark oluşur, her oluş sonrası yeniden bir fark. Asla önceye dönmezler, aynıyı tekrarlamazlar. Tekrarlar, fark yaratır. Yarattıkları boşluk kadardırlar. Çin düşüncesinde hakikatin oradan kurulduğunu düşünürüm. Aslında Çin felsefesi hakikate yabancıdır, orada sadece sürecin değişken devamlılığı söz konusudur. Byung-Chul Han’ın da altını çizdiği gibi, özgünlük ile hakikat yapısal olarak bağlıdır (Han, 2021:21). Hakikat, dışlamayı ve aşkınlığı kullanarak değişime karşı koyar. Çin düşüncesi ise içerme ve içkinlik kullanır, aşağıda değineceğim şekilde sanat eserlerinin kopyaları böylelikle özgürleşir. Sınır kabul etmezler. Sürecin kendisidir bu, sürece içkin olanın çabasıdır.



Çin felsefesinde sürecin ve oluşların açıklanması, Gök ve Yer ile orada olup sürenler, doğayla ve doğa olayları üzerindendir. Odak hayattır. Dağlar ve ırmaklar, yağmur ve rüzgâr vardır. Hareketlerindeki ve hareketsizliklerindeki anlam, göğün sınırsızlığı ve bilinmezliği, yaratılış anlatılarına kapı aralar ama, Çin’de Gök, hükümdardır aynı zamanda. Yani bilge olandır. Bilgenin bildiğini unuttuğu yerdir. Sonsuz açıklıktır. Dışsallığı inkâr etmeyen, ancak kendinde bir boşluk.


Dışsallığın tamamen reddedildiği süreç anlatıları da vardır: Yeni Konfüçyanizmin bir kolunda, Wang Fuzhi isimli düşünürün kurduğu model tam böyledir. Dışsallık olmayınca engelin de olmadığı modelde, görevli bilgeler yerine sorumlu aydınlar vardır. İkilik kökenseldir. Fark, kendi içinde, kendiliğinden ve hiçbir engele takılmadan çoğalmayı sürdürür. Tam burada belirtmek gerekir ki, Çin düşüncesinde yin ve yang karşılıklığından bahseden ilk sistem ne Daoizmdir ne de Konfüçyanizm. Burada Değişimler Kitabı’nı, I Ching’i anmadan olmaz. Fal Kitabı olarak bilinen I Ching, Çinlilerin pinyin sistemi ile Yi Jing (易经) zamanın ilerisinde bir görüşle kısa ve uzun çizgilerin sayılara dönüşen özgün evreni ile düzenler düşünceyi; o hem matematik hem şiirdir, hem felsefedir hem değildir.


Bu düşünceler sistemi, hepsi, Çin’deki bütün alanlara, yaşantılara, kurumlara yansımış, orada içselleşmiştir. Çin sanatının, Batı’nın replika ya da imitasyon olarak gördüğü, olanı farkla yeniden üretmesine kadar.


Dao’ya dönelim. İmgelerin, varlıkların ötesinde olan Dao’yu anlamak, ortaya koyduğu eylemler ile mümkündür. Dao nitelikleriyle vardır ve o nitelikler gerçeğin birer parçasıdır. Var olan her şeyin yokluğun içinden geldiğine yönelik anlatılarla sıklıkla karşılaşırız Çin’de. Yokluk olarak kullanılan sözcük wu (无) aynı zamanda hiçlik, boşluk anlamlarını da içerir. Yinelemek gerekirse, bu sistem içinde yokluk, boşluktur. “Wu” başına geldiği sözcüklere olumsuz anlam ekler ki, bu aslında karşılıklığın bir tarafıdır. Dao’yu anlamaya yöneldiğimizde, onun dışsallığın gücü olduğunu söylemek yanlış olmaz, çünkü aşkın bir Dao’nun “wu”su adı olmayan varlıktır. Yani kuvvede kalandır. Adı olan ise “you”dur (有). Çincede sıklıkla kullanılır, “olan”ı imler. Fiildir.



Whitehead’in süreç felsefesini düşünürken önerdiği kavramlardan biri olan “bil-fiil”, hem entity hem existence olarak varoluştur (Whitehead, 2021:15). Bil-fill varlıklar, “birbirinden farklı fakat kompleks ve birbirine bağlı olan ‘deneyim damlaları’”dır; “… oluş sürecinde kendi deneyimlerinin öznesi halindeyken, oluş süreçlerini tamamlayarak doyuma ulaştıktan sonra diğer bil-fiil varlıklar için nesne haline gelirler… Bu nesneleşmeyle oluşa gelmiş olan bil-fiil varlıklar, diğer bil-fiil varlıkları etkileme bil-kuvvesine sahiptir” der Mevlüt Albayrak Sunuş’ta ve ekler: “… bil-fiil varlığın bizzat kendisi süreçten doğmaktadır… bil-fiil dünya, bir süreçtir” (Whitehead, 2021:18-19).


Laozi Yol ve Erdem’in (道德经) birinci bölümünde Dao’nun ne olduğunu anlatırken “adı olmadığında (yokluk-wu) yerin ve göğün başlangıcı, adı olduğunda (varlık-you) tüm varlıkların anasıdır” der (Laozi, 2022:23). Buradaki “you” ile örtüşen “bil-fiil”, Dao düşüncesindeki yin ve yang’ın ikili çalışma prensibinin, fiilleşme-kuvvede kalmanın ta kendisidir.


Çin düşüncesini anlamanın kısacası ve özeti olamadığı gibi, uzun uzadıya anlatımları da sistemin kendisinin kabul etmediğini söylemek gerek. Çin felsefesinde boşlukların yüzeyinde beliren izler söz konusudur, anlamdan bahsedilecekse onu ancak izlerin varlığından yola çıkılarak düşünmek doğru bir yol açar. Bunun için Çin geleneksel resmine (国画) bakmak iyi bir deneme olabilir.


Resim 2: Geç Ming, erken Qing Hanedanlığı dönemi ressamı Wang Hui (王翚1632-1717) kopyası.


Çin geleneksel resim sanatında kimi zaman eserlerin dahiyane taklitleri, gerçek eser olarak kabul edilir. Çin sanat tarihi, Eski Çin’de eser çoğaltmanın, orijinal resme ulaşmanın zorluğundan kaynaklandığını söyler. Gerçeği ile nerdeyse birebir aynı olarak üretilmiş resimler üzerinden sanat öğrenilir, aktarılır. Yöntem budur. Bu yeniden üretimler ustaya olan saygıyı öne çıkardığı kadar, sanatçının başarısı olarak da önemsenir. Zamanla gerçek eserlere ulaşmak imkânsız hale geldikçe ya da orijinal eser ortadan kayboldukça da, ikizleri olarak adlandırılan ama elbette mutlaka bir renk değişimi, fırça darbesi vb. ince farklar barındıran kopyalar da gerçek eser olarak kabul görmeye başlar. Onları bulup çıkaranlar, özgün eserin ustası ile kopyasının ustasını anlayacak, farkları görebilecek yetkinliğe ulaşmış olanlardır. Koleksiyonculardır bunlar. Onlar da ustadır, yani bilgedir. Tekniği bilen, güzeli gören, sürecin akışını bozmayan bu ustalar sayesinde eserler yapılıp satılmaya da başlar. Farklar çoğalır. Bu farklar resmin değerini belirleyen birer ize dönüşür. İzleri sürebilen bilgelerin elinde bu eserlerin sanatçıları eşitlenir.



Eserleri palimpsest olarak sürdüren sanatçıların izleri, bazen yeniden üretimdir, bazen bir şiirdir, bazen mühürleridir. Sanatçının özgün bir izi olarak mühür, basıldığı eserin boşluğuna başka bir boşluk eklemekle kalmayıp esere yeni bir yorum katar. Eseri kopyalayan ya da koleksiyonuna dahil edenin izidir bu çoğunlukla, devamlılıktır. İlk basılan mührün, yani resmi ilk yapan sanatçının izi kaybolmaz, eser yeni izlerle orijinalliğini yitirip sahteleşmez. Aksine eser basılan damgalar sayesinde, üzerine yazılan şiirler sayesinde, kopyalar sayesinde yaşamayı sürdürür, değişerek. Wu’suz you olmaz. Boşluk olmadan fiil olmaz. Eser aslında tamamlanmamış olandır, hayatta da bir tamamlanma imkânsız olduğu için; eserin ilk hali, kopyası, hepsi, şimdiye ve sonraya imkân yaratan birer wu’dur. Wu’nun varlığı fiilleşme için bir fırsattır. Varlığını önce gösterip sonra gizlemesi, sanatçının ilk mürekkep iziyle fiilleşmesi, son fırça darbesiyle birlikte karşıtını nöbete çağırmasıdır. Bundan böyle kuvvede kalmayı sürdürecektir, ta ki üzerine başka bir sanatçının, ustanın, yani bilgenin izi değene kadar. Belki. Bilge, bildiğini açıkça göstermekten kaçınarak örnek olandır. Yolu bilir, erdemlidir. Sanatı, onun tarihini, tekniğini bilir. Eylemleriyle iz bırakır. Resim yapar. Mühür basar. Yeniden yapar. Yapmadan yapar. Yeni bir eser ortaya çıkarmak yerine, öncekine izini bırakmayı tercih edebilir. Ya da izini bırakarak öncekini tekrarlamak isteyebilir. Dönüş, varolanın ta kendisidir, “Dao’nun fonksiyonu”dur. Görmek ve duymak isteyene bilgeliğin izini bırakmaktan başka bir şey değildir bu fiil. Oradan Dao ışıldar, hayatın uyumu, hayatın yin ve yang’ı ışıldar. Benim hakikat olarak yorumladığım da budur. Resimlere, kaligraflara her bakışta, izlerin varlığı fiilleşip ustasını da çağırır elbette. Sanatçının niteliklerinin görünür olduğu bir sanat eserinin fiilleşmesi ona bakanın, nitelikleri görebilenin ustalığıyla da ilgilidir kuşkusuz. Her bakışta boşluğun harekete geçirdiği anlam Dao’dur. Çabasız bir çaba olarak çalışan wu, you ile uzaklaşıp yakınlaştığında, yeniden ve yeniden, her görebilen göz ile özgünlüğünü de ortaya koymuş olur. Sistem kusursuzca çalışır, farkı yaratacak olan tam olarak budur. Ya da hakikati…


Resim 3: Fuchun Dağlarında Yaşamak. ”Ziming parşömeni”nden detay


Eserin yapılıp işinin bittiği, tek ve hakiki olduğu, ulaşılamaz olduğu düşüncesine geleneksel Çin resim sanatında rastlayamayız. Hakiki olan eser değildir. Hakikat farktan doğan, Dao’yu çağırmayı bilen bilgenin izinden yansıyandır. Çoğuldur, benzersizdir. Devamı zorunlu kılan wu ve you’nun işlevlerini ortaya çıkaran teknikler ve kopyalamalar, boşluklara şiirlerle, mühürlerle bırakılan izler sayesinde -kimileri ilk çizilen, boyanan eser olmamasına rağmen- hepsinin koleksiyonlarda özgün eser olarak kalmasının nedeni, şimdi daha kolay anlaşılabilir.


François Jullien, Wang Fuzhi (王夫之, 1619-1692) düşüncesi üzerinden Çin felsefesini ve süreci düşünürken şöyle yazar: “Bir gelenek olgusu olarak Çinli aydınların kültürü, bir kavramlar manzumesine değil, hele tanımlar -ve tabii öğretiler- listesine hiç değil, anlamlı deyimler, kanonik metinlere göndermeler ve alıntılardan oluşmuş, eskilerden kalma ve bellekte biriktirilen bir dağarcığa dayanır. Aslına bakılırsa bu durum, her türlü yorum kültürünün son derece tipik bir örneğinden başka bir şey de olmayabilir.” (Jullien, 2012:12-13). Kanonik metinlerin, sanat eserlerinin kopyalanarak taklit edilmesi ve ezberlenmesi bir öğrenme ve bilgi aktarma yoludur. Süreçtir, içinde farkı taşır. İçinde yorum vardır. Sınır koymaz, özgürleştirir. Sabit kalarak kendini sürdüren, gerçeği abartısız bir kolaylaştırıcılıkla geleceğe aktaran, durarak çalışandır. Tasarlanmamış fiildir. Böylece eserlerin de kopyalanarak özgürleştiğini düşünmek hiç yanlış olmaz.


Resim 4: Fuchun Dağlarında Yaşamak. “Ziming parşömeni”nden detay


Katmanlı ve sonraki kopyanın izine yer bırakan görünmez boşluğun kırıkları, süreç düşüncesinin döngüsel devamlılığına bir bağlılık olarak da okunabilir. Gerçeğin görünüp kaybolduğu, silindiği ama kendini sürdürdüğü bir düşünce evreninde, şimdide kendine alan açabilmiş, öncekini merkeze almadan ama onun sayesinde varlığını ortaya koyabilmiş, içkin, tarihi çağıran ama önceki olmayan olarak üretilmiş bu eserler özgünlükleriyle birer başyapıt olmuşlar ama çoğunlukla Batı sanat dünyası tarafından sahte olarak isimlendirilmişlerdir. Çok bilinen bir örneği Byung-Chul Han da tekrarlar, Çince Yapıbozum adlı kitabında (Han, 2021:22). Zhang Daqian (张大千, 1899-1983), geçen yüzyılın en bilinen sanatçılarından biridir. 1956 yılında Picasso ile buluşmuşlar, eserlerinden bir seçme Musee d’Art Moderne’de sergilenmiş ve bir süre sonra adı sahtekâra çıkmıştır. Oysa Zhang Daqian, kendi koleksiyonu için, saygınlığı için antik eserleri, elbette her seferinde kendi izini de katarak yeniden üretmiştir.



İlk soruya dönelim. Dao nedir?


Göğün düzeni, yay kirişi germeye benzemez mi? Yüksek kalırsa aşağı çekilir, alçak kalırsa yukarı itilir. Fazlası olursa kısaltılır, eksiği olursa tamamlanır. Göğün düzeni, fazla olanı azaltır, eksik olanı çoğaltır. İnsanın düzeni ise aksine, eksik olanı azaltır, fazla olanı çoğaltır. Kendinde fazla olanı dünyadakilere, ancak Dao’ya sahip olanlar verebilir. Bundandır ki bilge kişi, yapar ama sahiplenmez, başarır ama üstelemez, kıymetini gözler önüne sermeyi istemez” (Laozi, 2022:295).


Dao, ne eksik ne fazladır. Hayat, ne eksik ne fazladır. Çin geleneksel resmi, ne eksik ne fazladır. Ne sahte ne de gerçektir.



*




 

KAYNAKÇA:

Dal, Oktay ve Bülent Okay (2021); “Çin Düşüncesi ve Kültürü Temel Kavramları-I”; Bilge Kültür-Sanat, İstanbul.

Dillon, Sarah (2017); Palimpsest: Edebiyat, Eleştiri, Kuram (Çev: Ferit Burak Aydar); Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul.

Guiguzi (2021); İkna Sanatı (Çev: Giray Fidan); Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

Laozi (2022); Yol ve Erdem (Çev: Gonca Ünal); Can Sanat Yayınları, İstanbul.

Han, Byung-Chul (2021); Çakma, Çince Yapıbozum (Çev: Sibel Atam); Telemak Kitap, İstanbul.

Jullien, François (2012); Süreç mi Yaradılış mı? Çinli Aydınların Düşüncesine Bir Giriş (Çev: İsmet Birkan); Metis Yayınları, İstanbul.

Whitehead, Alfred North (2021); Süreç ve Gerçeklik, Kozmolojide Bir Deneme (Çev: Kevser Çelik); Fol, Ankara.

 

Resim 1: Yuan Hanedanlığı’ndaki dört peyzaj ustasının kurduğu okulun (元四家) ressamlarından Huang Gongwang (黄公望 1269-1354), Çin sanat tarihindeki ünlü ilk on tablodan biri kabul edilen “Fuchun Dağlarında Yaşamak” (富春山居图) adlı eserini sıklıkla kopyaladı. Esere ait hikâyelerden birine göre, Qing Hanedanlığı imparatorlarından Qianlong (乾隆), eserin kopyalarından biri olan “Ziming parşömeni (子明卷)”ni ilk eline aldığında büyülendi, eşine aşkının ifadesi olarak altı metre uzunluğundaki parşömene elliden fazla yazıt yazdı ve hazineye koydu. Yıllar sonra aynı isimli ve çok benzeyen başka bir kopya eline geçtiğinde bunun sahte olduğunu düşünerek “无用师卷 (işe yaramaz bir ustanın parşömeni)” olarak rafa kaldırdı. Bu parşömenin de gerçek olduğuna dair ısrarlara rağmen kararından vazgeçmedi. Bu elbette bir hataydı, ancak bu hata sayesinde işe yaramaz bir ustanın parşömeni, Ziming parşömeni gibi imparatorun aşk mührü olmaktan kurtuldu.

Resim 5: Zhang Daqian, manzara resmi. Manzara resimleri, Çin resminin benzersiz bir türüdür. Özellikle dağları ve ırmakları tasvir edenleri (山水) Tang Hanedanlığı döneminde olgunlaşmış, farklı dönemlerde farklı sanatçılar tarafından bu anlatı sürdürülmüştür. Doğanın inceliğini, hayatın devamlılığını, gökyüzü ve yeryüzünün karşılıklığını, dağlarla ırmakların temsiliyeti üzerinden yin-yang döngüsünü anlatırlar. Dao’yu görmek isteyen gözler için eşsiz örneklerdir.

Üst
bottom of page